13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1731
Okunma
ey yaşamı ölüm, ölümü yaşam diye adlandıran kader
dokunup karasına elimizi yaktığımız, sen söyle
söyle, kaç göçün yorgunluğudur alnımızdaki bu çizgiler
yeryüzü, gökyüzü tanıktır
bir konuşsa,
bir dile gelse taşları çatlatır
haksız rüzgarın önünde avare
yürekleri terk edilmiş evlere benziyor
kimliksiz yüzlerin geçtiği sokaklardan
sular zakkum köküne doğru akıyor
bozuluyor tadı, sular acıya çalıyor
yer altından yüklenip kaktüslerin suretini
saksılarda yapma çiçekler usul usul kımıldıyor
süslü yalanlarla övülüyor dallar
kimi karanfile duruyor, kimi sümbüle
kamelyalar neşe içinde
çiçekler allı morlu, çiçekler gizemli
çiçekler gürleştikçe gürleşiyor
avuçlarında sızan utanmazlıkla, yürekler işgal altında
kumdan kaleler yapılıyor sevda sokağında
yapılıyor yıkılıyor, yapılıyor yıkılıyor
yankısıyla geliyor ihanetin yatağı
çok pencereli odalarda
şuh kahkahalarla
iki perde arası
çağlayanların yüz karası
kelle hesabıyla, utancı alnından vuruyorlar
çoğalıyor uygunsuz adımlar, adımları birilerine yolcu
karışıyor nefesler
zaman saklıyor sözlerin gizini
çoğaldıkça suçu
arşa yükseliyor ucu
sapılan sokaklardan, kurulan tuzaklardan kimler ikrahta
gurur kimin göğsünde
kim kimi terk ediyor
gözler gözden düşüyor, gözler batmış sandala dönüşüyor
neler oluyor insana, insanlığa neler oluyor
anlatıyorlar beyaz oyunları, mavi masalları
kimse bilmiyor kurcalanınca patlayacak olan çıbanı
alnında vurulanı kimse bilmiyor
ah bilmiyorlar zararı ziyanı
zehrini akıtırken hayatın taç yapraklarına
hiç kimse görmüyor koynundaki yılanı !
31 / 06 / 2009 / N_Erol