Rüyaysa bu, artık gerçekten uyanmak istiyorum...
sevdanın şiirini yazmaya meyilli bir adamdım ben.
kafiye kurmaya yetenekli kuramadığı kafiyeler kadar fakir kabul edilen. muhtarlıktan kağıt alabilen ancak bir türlü belediyesine ispat edilemeyen bir yoksulluktu bu her ramazanda erzak torbalarıyla beslenen bir hanenin, sanki ramazan bitince acıkmayacaklarmış gibi tek becerisi yazmak olan ve yazmanın beş para etmedigi zamanlarda sokaklardan karton toplayıp satmanın asaletine inanan bir adam.. sokaklarında dilenirken yakalandıgı bir tanıdığının gözlerini içine bakarken ’Allah rızası’ için derken boğazında düğümlenen ’’Rıza’’ kelimesi nasıl bir rızaydı ki bu avucuna verilecek üç kuruş için duasını satılığa çıkaran nasıl bir tanrıydıki bu sınav adı altında çoktan seçmeli bu tür soruları sorarken seçeneklerin hepsini yanlışa çıkaran... aklımın içinden çıkaramadığım bu tuhaf hesaplaşmaların bu olmuyor diyerek silip yeniden yazmalarım bu beni bekliyorsun diye seni aramayışlarım bu seni arasaydım ne eksilirdim ne de çıkardı içimdeki şeytan... taşlanmaktan korktuğumdan değil ya taşlanmazsam diye kendi şeytanlığımdan şüpheye düşüşlerim üzerine düşen görevi eksiksiz yapan bir fani gibi nasıl bir görevdiki bu bütün faniler arasında eşit dağıtılmış ve tanrı, tanrı olduğu için taşıyabileceğinden fazla yükü reva görmemiş kuluna rüyaysa bu, artık gerçekten uyanmak istiyorum..!!! şehvetinden eritilmiş demirden dağlar değil, düşünceden kaleler... ele geçmiş surlarımda bir hüznün bayrakları dalgalanmakta göğsümün kafesine saplanan sancağı tutan senin ellerin ne son fethedilişidir bu benliğimin ne de son teslimi yıkılrken dizlerimin üzerine yeniden ayağa kalkmak değil o dizlerin üzerinde yeni bir aşka hazırlanışıdır kalbin dindirilemeyen kanamalardan sersefil ne tesellisidir bu geçen zaman ne de üstünü kapar yaraların ne ayağa kalkar nede yıkılır boylu boyunca sevda dediğin avucumdaki ateş parçası ne söner kapayınca nede alevlenir artık ’’seni seviyorum’’ yalanıyla... |
tebriklerimle...