KİLİSELERDEN GÖZYAŞI
– 41 diye başlar hüzün __
ölülerini gömdüm şehrin meryem soluklu İsa’ydı yüreğime inen taşlıklarda öldürdüğüm geç kalmış baharlara hasret ruhumun pembe soytarısı/ kendi yavrusuna aç şahmaran zembille tanrılar uçurdum gözbebeklerinde şimdi acının hangi renginde / dilinde kusmak gerek göz bebeklerin damlarken avuçlarıma o buz mavisi şuursuz kırlangıçlardan gri tren rayları çizerek geçer içimdeN kalbimin sultasında yürüyen askerler ellerinde çiçekten namlular gözlerinde tabuttan mendille hiçbir antolojide olmayan bu masalı bozuk ve tozlu senfoniyle aktardılar dizelere çünkü yansıması yoktu aynaların öldürmek kadar zordu yaşatmak buzul tepelerinde açan kardelenlere “yalnızca susmak”, kaldı soğuk ve metal bir hüzündü sıcak narin o ten suskun menekşeydi gülen kesitsiz mor ve dik apostrofta dijital yalnızlık ve gece ürkünç komedi yaşam |
sanırım menekşeydi üç sözcük kaldı.İmge yok,uyak yok,müzik yok.Biraz fazla, gereksiz sözcüklerin atılması,üzerinde çalışılması gerek.