GECİKMİŞ OLMANIN TELAŞI...gecikmiş olmanın telaşıyla kapı eşiğinden göz kırpan hayat gibi keşke kıyısından da, köşesinden de geçmişe dönmenin bir yolu olsa ben en güzel seninle üşümeliyim taşları suyun üstünde sektirmeliyim akvaryumdaki minik bir süsü balığını sevmeliyim kuşları kıskanmalıyım dört mevsimi de görmeliyim mavi bir yengece taş atmalıyım bir sokak köpeğinin yanından geçerken korkunç gözleriyle ısırılma korkusu da yaşamalıyım ve gözlerimin açık gitmemesi için en güzel seni seviyorum’u sana diyebilmeliyim yağmurda dolaşırken ağlarken gülerken iki kişilik otobüs bileti alırken iki çay iki simit yerken bir çatal, bir kaşık gibi ıslanırken ellerimi iki yana açıp en güzel sana sarılmalıyım ki hiçbir cümle seni anlatmamalı bana en güzel sevişmelerimi seninle yapmalıyım bağırırken dalgalara uçurumlara yıldızlara tüylerim diken diken olmalı en güzel yürümelerimi el ele tutuşmalarımı hüzün; sadece bir neden olmalı, sarılmalarda bir deniz kıyısı yamacında da iklimler sertleşirken sıra dağ gizlenmelerimde de küt küt atmalı sokaklarda yüreğim ödüm kopmamalı seni kaybetmekten ’en güzel kişi yüreğini gördüğündür’ derler demekki gözümden bir şeyler kaçırmışım erimeye hasret buzdağların kalıcı hüznü sokak girişi, irtibat bürosu hedik kalabalığı gibi içimde kâğıt gemicilerin olmayan zalimliğinin kabalığı bense geride kalmış eskimiş ama kokmamış bir kalbin ılığı bilirim her sevgi eksik bir sevgidir tüfeği omuzundan kayıpta düşen çocuk askerlerden kalma kurumuş eski bir nehrede çıksa yanlış verilmiş bir adresten olma -sahi,şimdi aşklar çok mu kısa?- gölgeli bakışınla yüreğim işgal altında oysa çocuksu çocuksu nede ağlatırdı beni geçmişe dönemememin yenilgisi ’iyiler cennete gider oğlum’derken annem zira ben tek bir roman okusam içinde sen olan bir kokun bir bakışın, bir kelimenle bölünüp koruk ekşisi tadında yalnız kalmış yaralı ve yanlı bir kum tanesi olduğumu ah bir bilsen ama bir ayrılığı yakınlaştırır mı bilmem güzel bir avcı tarafından vurulmuş ceylan karanlığına mazi masallarım düşse de küflerimi külümden yaratan en çok bana benzerdi havale ettiğim sayfalar tarafından saklanan sırrın oysa ben en iyi sevmeleri biz biliriz tarihinden gelmiştim benzerdik birbirimize kelebek cesetlerine kiracıyken gönlüm her gece uyanırdım bu yenilgiyle odam kan kırmızı duvarlar, üstüme gelen freni patlamış kamyon yatağım, bıçaklanmış yaralı kanı dışarıda bir ay kedi köpeğin düşürdüğü çöp teneke sesi beri dur zonklayan şakağımdaki tik-tak bir cesetle tartışırmışım sabaha dek düşünmek seni böyle yenik yapayalnız mecalsiz sevgisizliğine borçlu olduğum sensizliğim temsil edilme hakkım yankım ’iki el arası gençliğim’nerdesin ne zormuş başından kaybetmek seni eski adana garajı dilencisi de ayakkabı boyacısı da uzun bir yolculuğa çıkmış sivilceli genç bir kızda yerlere tüküreni de sevdiğine kavuşurken şalvarından taşan koca kalçalı, koca memeli caynak’lı nusayri şiveli- kavruk, esmer hafifte biraz yalancı bir falcının elindeki fincanda hep sendin çıkan madem içinde ölüm var madem kaçılamıyor ölümden hiç değilse mutlu ölmeli insan artık benim anlatacak öyküm kalmadı çünkü aradığım son sözü bulmuş gibi bozmadan büyüyü sevdalı bir adama yakışır gibi ben arık sevmek istiyorum... kenan can yoldaşlar |