3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1197
Okunma

soğuk bir çöl karanlığında
gizemli bir kum tanesini arıyor gibi
heryerde seni arıyorum
yorgun zerreler halinde havaya asılmış
puslu bir sıcak usul usul üzerime damlarken
ılık bir ter kızıl damlalar halinde suratımı kaplıyor
sigaramın dumanı bulutlara doğru yükselirken
ben görünmez bir manzarayı seyrediyorum
yanımda kimsesizliğin gürültüsü
içimde senden uzak olmanın üzüntüsü var
etrafta nemli bir serinlik dolaşıyor
ırmağın yorgun mırıltısını dinlerken
ben her zaman ki gibi seni düşünüyorum
öğle üzeri güneşinden kalmış bir kaç damla aydınlık
yüzüne ışıktan çizgiler çekiyordu
kor gibi üzerime düşen beni yakan
o kırık dökük bakışlarını
hani saydammışcasına vucudumu delip geçen bakışlarını
her şeyden çok özlüyorum
karşına geçip ellerini tuttuğumda
gözlerindeki kısık lambanın alevi
sanki ferahlatıcı bir aydınlıkla damarlarımda dolaşıyor
beni benden alıyor
insanın içine akan o sıcacık sesini duyuyorum
sırılsıklam bir sonbahar türküsünü dinler gibi
içime akarken gözyaşım
puslu bir ırmak aydınlığında açıyorum gözlerimi
kurbağaların parıltılı korosu kulaklarımı tırmalarken
su gibi akan eylül akşamı yıldızlarını seyrediyorum
şairliğimin beyhude telaşlığı bedenimi kaplarken
ben sabahlara kadar seni anlatmak
sana şiirler yazmak istiyorum
yıldızlar örümcek gibi gökyüzüne ağ çekmiş
bir köşeden sallanırken
ben yalnızlığın sessizliğinde kayboluyorum
uzak bir kervanın ayak seslerinin
çöl ıssızlığında görünmez bir hüznü tekrarlayarak
uzaklaşmasını dinler gibi
insanların evlerine çekilip ışıkların yavaş yavaş sönmesini
etrafın sukunete kavuşmasını dinliyorum
ay ışığı kadifeden yapraklar gibi üzerime düşerken
yanıma alıp gidiyorum yazdıklarımı
bunları okurken belki daha iyi anlarsın yalnızlığımı
hele kapını bir çalan olmadımı