0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
16
Okunma
Ben bu hayata
erken yorulmuş bir kadın gibi geldim.
Sevmeyi öğrendiğimde
yaralarım hazırdı zaten.
Herkes benden güçlü olmamı bekledi,
kimse mutlu olmamı sormadı.
Oysa insan
en çok mutlu olamadığı yerde
eksiliyor.
Seni sevdim.
Bunu bir ayrıcalık gibi taşıdım içimde.
Ama sevgi bazen
insanın kendi sesini
kısması demekmiş.
Ben sustukça
her şey yolunda sandın.
Meğer kadınlar susunca
her şey bitmeye başlarmış.
Gözlerime bakmadın uzun zaman,
bakınca da anlamadın.
Çünkü anlamak için
dinlemek gerekir,
duymak değil.
Ben sana kırıldım,
ama bağırmadım.
İçime gömdüm.
İnsan içini gömdükçe
mezarlık gibi oluyor.
Gidişinle yıkılmadım,
zaten ayakta değildim.
Sadece
bir yük daha indi omuzlarıma.
Ve ben yük taşımaya
çok erken alıştım.
Annemin sessizliğini hatırladım,
kadınların kaderini,
“idare et” denilen ömürleri.
Ben de idare ettim.
Ta ki içimde bir şey
tamamen susana kadar.
Artık seni suçlamıyorum.
Çünkü herkes
sevdiği kadar değil,
bildiği kadar sever.
Ve bazı insanlar
sevmeyi hiç öğrenemiyor.
Ben şimdi kendimleyim.
Bu büyük bir zafer değil.
Sadece hayatta kalma hâli.
Ama bazen
bu bile yeter.
Geceleri hâlâ ağır,
uykuya dalarken
içimden bir şey kopuyor.
Ama sabah olunca
ayağa kalkıyorum.
Çünkü başka çarem yok.
Benden geriye
büyük cümleler kalmadı.
Biraz yorgunluk,
biraz sabır,
bir de kimseye göstermediğim
bu derin sessizlik.
Ben artık
herkese anlatacak bir hikâye değilim.
Kendime bile zor anlattığım
bir hayatım var.
Ve inan,
bu da
bir kadının taşıyabileceği
en ağır şiirdir.
Kadir TURGUT