-Başlıksız-
tanıdığın acıları tazele
doğur yeniden yüzleri güneşten biçilmiş aynalar gibi çarpan sonsuzluğa damlarda güvercin yavrularının tazeliğine çarpan, kan döndürsün kendini çelik bıçaklara kururken bir yanında kolun çürümüş bir yanında doğur yeniden şafak yüzlü çocukları. yeryüzünü güneşe yakın bir camın ardından seyreden uçaklar gibi kentin hangi köşesine bıraksak yüreklerimizi vitrinlerin ışıklarında zemheriden denizaltılar gibi kir saklayamaz duvarda gümüş çanaktan bir radyonun haberlere erken başlamasının bir nedeni olmalı inilmiş toprakların cümlesinde gün yeli değmeden parçalanmış bileklerinde infilak, gözbebeklerinde delirmiş bir havanın canımı ince bir mendil gibi örten yüzümü nasıl tanıyabilirim. bahar geliyor derken çelik koridorlardan kömür ocaklarına ölüm yürekleri tanıdık bir dost gibi dolaştı, bahar belimize dolanmış kırmızı uçkurlarımızdır mor kopçadır yakasız gömleğimizde bahar şafak yüzlü çocuklarımızdır, bahar geliyor derken geçilmiş toprakların her cümlesinde nasıl bilirim erimiş ardıç köklerini yılan seslerini güneşin vakitsiz biteceğini içimizde serin kar çukurlarını selvileri ölümü şafak yüzlü bir çocuk gibi saklayan kırılmış dağ koyaklarını hangi otların yapraklarında acı kırmızıdır tuz kokarken deliren yerin içinde hangi ırmakların tartısıdır hangi kömür damarında ölüm kan kokusundadır, hiç kimse paylaşamaz bir ölünün yok olmuş sevinçlerini hiç kimse. |