0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
12
Okunma
Benim payıma
acıdan arta kalan bir sessizlik düştü,
kimsenin duymadığı, kimsenin dönüp bakmadığı
karanlık bir soluk gibi…
Sevinçlerim yok artık,
gözlerimin ucunda bekleyip de
kapımı çalmaya cesaret edemeyen misafirler gibi
yıllardır gelmeyen mutluluklarım var sadece.
Yüzüme değen her sabah,
sanki bir yabancının omzuna dokunur gibi ürperti bırakıyor;
çünkü ben yüz yüze konuşamadım aşkla,
hep uzaktan sevdim,
hep uzaktan yakıldım.
Ay her gece inerken şehirlerin çatısına,
ben bilirim—
ışık ne kadar çoğalırsa çoğalsın
dönmez artık yollar bana.
Kırık bir kapı kolu gibi durur kalbim,
kimse tutup da içeri girmez.
Ne bir sevda alır gönlümü,
ne bir umut tutar ellerimden.
Belki bir çınar gövdesi anlar hâlimi,
belki bir sabahın ürkek serinliği
yeniden çağırır beni hayata,
ama kim bilir…
Kaderin parmak izleri
insanın alnından kolay silinmez.
Bazen düşünüyorum da,
belki de uzun gölgeler arar ayaklarımı;
belki mezar taşlarına yaslanırım bir gün,
bir annenin omzuna sığınır gibi.
Çünkü dünya, ben susunca daha çok gürültü yapıyor;
beni yalnızlığın avlusunda bırakıp
kendine başka bir misafir arıyor.
Ve belki…
bir an gelir,
rüzgâr omzuma çöker,
kaldırım taşlarının dili çözülür,
“git” derler bana.
Yorgunluğum bir şehir büyüklüğünde olur da
ben de sırtımı döner giderim
bu mavi, bu kimsesiz, bu geçimsiz şehirden.
Ardımda ne bir iz,
ne bir söz,
ne de dönüp bakacak bir çift göz bırakırım.
Sadece yürürüm…
Kalbimin karanlıklarında çınlayan adımlarımı dinleyerek.
Belki de en büyük hikâyem
böyle yazılır;
kimsenin fark etmediği bir gidiş,
kimsenin bilmediği bir dönüşsüzlük…
Ve ben,
acının içinden doğan o sessiz insan,
son nefeste bile bilirim ki:
Bazı yollar kendini tamamlamak için
tek bir yürek ister…
benimki gibi.
Kadir TURGUT