kızılcık ağacından bastonevde yalnızlık bahçede ıhlamur ağacı olağan bir kader bu sonumuz buz tutmuş çöl sürekli içimde kaygısı niçin ve nasıl olurun ikimiz birden kuruyoruz yollarda yorgun su paçalarımda kurumuş çamur mazi geceden kalma gözlerimde yağmur artığı güne bakanlar gibi küçük bir pencereden yola bakan bir tek benim uzun zamandır ağyar avuçlarımda dut kurusu hüzün sırtı kara yüzü beyaz sevdiğim köpek esince rüzgar kimin bağrına düşer hasret kimin yatağına ölüm gibi aşkı da Tanrı bilir Ankara’da kimliksiz adamların adımlarını sayar kaldırımlar yazısız duvarlar bildirisiz eylemler gibidir polis güldürür Ankara’nın batısında çoğunluğu gül yüzlü çocuklar ölür sırasız bahanesiz zamansız sıkışınca ben durmam dizlerimdeki karıncaları severim incilerim dökülür diye hep yattığım yerden |