1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
90
Okunma
Şimdi konuşsam da bir,
konuşmasam da...
Tutuluyor içimden gelenler,
ve tutuklu artık içimden seslenenler...
Neyin şifası bu,
hangi dermanın duası bu?
Olmuyor işte,
tutmuyor bedduası feleğin,
bende işi yok artık gidenin,
ne yağmurun,
ne de veremin...
Şirk kokan dillerin
ve kara duaların küfrünü getirme artık bana!
Kirli yüreğimi günahlarına daldırma,
ve rüzgâra kapılmış mendilleri kapıma bırakma!
İhtiyacı yok kan güllerimin sana...
Yüreğimde karanlığa batan,
kara ağaç meyveni bırakma bana.
Çok ulu sözler beraberinde küfrü getirirken dilime,
yeter artık benimle uğraşma.
Kitabımda şiirim can çekişirken,
sözlerim kurşunlarına dizilirken,
nefesim dar ağacında asılırken çek git!
Şimdi çok az kaldı ölümüme,
Elbet bir gün sırası gelecek
seni anlatmak zorunda kaldığım
aşk kelimesine de...
Toplu bir infaz var şimdi yeşil bahçelerimde...
Söyle bu kadar mezarı kim kazacak,
mezar taşlarına isimleri kim yazacak,
bu kadar karayı aklımın duvarlarına kim bağlayacak?
Şimdi nereden tutuluyorsa tutulsun güneş,
hiç gereği yok aydınlanmasın bu kalleş,
dirhem görmesin gün yüzü,
ardında riayetsiz kalsın bu leş.
Kokuşsun bu irin yara,
Yarını yok, dünü vahim,
Bırak can kaybından ölsün bu serim.
Düğüm koy sen de benimle olan anlarına,
olmasın metafizik,
kahrolsun hafızam,
daim olunca pişmanlıkların senin kapında,
kov gitsin,
bırak beni,
buralarda koyma...
Usulca fısıldasın geceler boşluğa,
’Sohbet edip dertleşecektik bak seninle’ desin,
affetmediğini bilsin,
ama sakın
’Affına sığınarak ölecek’ demesin.
Yaşaroğlu
5.0
100% (2)