0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
43
Okunma
Tuttuğun dal kırılırsa,
Ağaçta suç bulma…
O dalı tutmayı sen istedin,
Kendini bile bile o inceliğe emanet ettin.
Bazı vedalar gibi—
Sesinde titreyen bir “kal” saklıyken
Yüzünde “git”in çığlığı vardı,
Ama sen yine de sarıldın,
Kırılacağını bildiğin hâlde.
Dalı kıran rüzgâr değildi aslında,
Senin sabrındı, senin inadındı,
Biraz da “belki bu defa tutar” umudu
Yüreğinin en kuytusunda kanayan.
İnsan bazen
Kaderin parmağı sandığı yere
Kendi izini bırakır,
Sonra dönüp yarayı
Kaderden ister hesabını.
Oysa bilirsin…
Her tutunma bir cesaret ister,
Her bırakış da bir tebessüm kadar sessizdir.
Gidenin adımları değil,
Kalanın içindeki boşluk yorarmış insanı.
Bir acının gölgesine düşmek kolay,
Ama gölgeden çıkmak
Yalnızca yüreği yanmışlara yakışırmış.
Şimdi sen…
Külün içinden geçip de
Alevi hâlâ parlayanlardansın.
Kırılan dalların,
Seni düşürdüğü yerden değil,
Seni yükselttiği gölgeden öğreniyorsun hayatı.
Çünkü bazen
Tutacağın dalı değil,
Yürüyüp geçeceğin yolu seçmen gerekir;
Hatta bazen hiçbir dala tutunmayıp
Kendi ellerinle açarsın kapını.
Ve unutma…
Hiç kimse kimsenin kaderi değildir,
Hiçbir dal, bir ömrü taşıyamaz aslında.
Sen, kendi kökünü arayan bir yürek
Ve kendi gövdesini bulacak bir nefessin.
Kırılan dallar sende iz bırakır,
Ama o iz,
En çok da seni sen yapan çizgi olur.
Kendi ormanını kur artık,
Başkasının dallarında barınmayı değil;
Kendi gövdene yaslanmayı öğren.
Çünkü bazen en büyük huzur,
Kimseye tutunmadan
Kendini tutabildiğin yerdedir.
Kadir TURGUT