1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
289
Okunma

İnce şeyler arasından geçmek olmuyor böyle
Bu kaba saba ellerle…
Bir tuhaf kaçıyor!..
Bir çukur açmak, keyif kaçırmak;
“Nerden çıktı şimdi bu?!” diyen bakışlara muhatap olmak
demek oluyor.
Yolu bu yana düştü;
Bilerek seçmedi
Pastanelerle, kafelerle dolu
Bu sokağı oysa…
Ama o şık giyimli kadın,
Sarı saçları bukleli hani;
Öyle bir bakıyor ki yemyeşil gözleriyle,
Mıhlıyor onu yerinde…
En büyük suçu işlemiş oluyor bir anda,
Yasak sınırı geçmiş…
“Dükkan varmış burda,
Aradığım şey bir ordaymış”
Demek istiyor kadına…
Şen şatır gençlere;
Gün görmüş, yaşlı adamın nurlu yüzüne,
Herkese ilan etmek istiyor:
“Rahatınızı kaçırmak değil niyetim!” diye...
O nurda yıkanamaz mı o da
Sahibinin yüzü gibi;
Eski püskülükler,
Ellerdeki nasırlar,
Yırtık ayakkabılar
Yıkanıp paklanmaz,
Eşitlenemez mi zıtları olan şeylerle?!
Adam duymuş gibi gülümsüyor ona…
İçinden geçenleri duyacak kadar görmesini
biliyor demek ki baktığı şeyi…
İçine giriyor yüzündeki o nurla,
Karanlık en küçük bir köşe bile bırakmıyor.
Gördüğünden memnun olacak ki
“Bu sokak senin de herkes gibi” diyor sanki…
“Sen bakma onlara!..
Böyle bakıyorsun ya tertemiz;
Berrak sularla yıkar gibi tüm kirleri…
Gerisi teferruat,
Önemli değil!”
Bir kafenin önünden geçiyor,
Poğaça kokuları yayılıyor mis gibi…
Bir otursa, soluklansa mı biraz,
Kafenin bahçesindeki şu masada?..
Yaşlı adamın gözleriyle buluşuyor gözleri…
“Ne duruyorsun, otursana?!” diyen…
Hemen kuruluyor bir masaya;
“Siparişi sonra veririm.” diyor.
“Şu sokağı iyice bir seyredeyim önce…
Kendime bakmaktan göremedim.”
5.0
100% (5)