YORGUN SEMAZEN“Her şeyi ile yüreğimizde özgürlüğün semahını çeken babalarımıza ithaf edilmiştir.” YORGUN SEMAZEN Kapıları kilitli bu şehrin, Uykuya bürünmüş sokaklarında yürüyorum... İçimin en acıyan yörüngesinde sen... Ve her gece aynı saatte başlardı bu döngü, Özgürlük menzilimde yol alırken, yorgun semazen... Gece efsunlu bir ninni dolar diline, /suyu tılsım, bir can yaralanır. Bembeyaz uslar dehlizinde, /incecik bir gergef karalanır. Dar zamanlar değil ki bu sonsuzluk, Sararan bıyıklarında rustik tebessümler. Merhaba derken her doğan güneşe, Aniden ve sessizce gelir ölümler... Kapıları kilitli bu şehrin, Suskunluğa müptela sokaklarında yürüyorum... İçimin en acıyan yörüngesinde sen... Ve her gece aynı saatte başlardı bu öykü, Özgürlük menzilimde yol alırken, yorgun semazen... Sonra, Buğulanır yanağıma geç kalmış her damlası gözlerimin, /sözlerimin her hecesinde kan. Oysa Bir Anka büyütmek vardı avucumda, /savrulan külllerine aldırmadan... Sorma şimdi; Başımda eskiden kalma bir ağrı var, /yutkunuşumda demirden lokmaları hayatın. Bilemedim işte bağışla; /yanağında, sahipsiz bir cemre nüksederken sıratın... Şimdi bana senden sonra Suskun düşlerin, bozgun intiharları mı düşer? Çırpınan bir yüreğin, nefessiz yalvarışları mı düşer? Söylesene! Kim tutar beni, bir uçurumun baş döndüren yokluğunda. Kim tutar beni, ışıksız bir göğün siyahi sonsuzluğunda. Kim okşar saçlarımı söylesene... Kim dokunur parmak uçlarıma, /kim söyler özgürlük türkülerini, Allah aşkına! Şimdi ben, Alıp başımı gideyim derim; / bağlanır ayaklarım kirpiklerine. Daha doyamadım işte biliyorsun, /şefkat kokan gözlerinin enginliklerine. Şimdi ben neyleyim? Daraldıkça daralır özgürlüğün menzili. Oysa Çalıp kaçmak istiyorum, /tüm kapıların (sen) zilini. Dokunmak istiyorum dokunduğun her katreye, /sonra, yüz sürmek istiyorum yürüdüğüm her köşeye. El sallamak istemiyorum be yorgun semazen, Ağlamak istemiyorum, ardın sıra başımı vurup duvarlara. Biliyorsun, /senden sonra koskoca bir (hiç) dokunur çocuksu usuma. Söylesene, Dar koğuşlardan umuda selam yollamanın en acıtan yanını! Söylesene, Sıvası dökülmüş bir duvara yarınları çizmenin çıldırtan intiharını! Söylesene be yorgun semazen, Nasıldı özgürlüğün gül kokan semahı, Söylesene, damıtarak yaşatmanın ardından gelen koskoca eyvahı. Söyle Allah aşkına, /demir ranza, /dökük duvar, /can aşkına. Soğuk beton, /kanlı çentik, /yağan siyahî kar aşkına… Söylesene! Hangi yiğide yakışır siteminde düzene, yağlı urganlar. Yakışmadı be semazen gül tenine dar gelen sehpalar. Bir gece olsun rüyada, /gözlerini bana getir, ne olur. Onları özgürlüğün efsunlu dağlarına götüreyim. Sen iste yeşil bayırlarından memleketimin, /dağ çiğdemleri getireyim. Ama gözlerini kapama böyle, Kapama! /soğuk nefesimiz düşerken paslı kelepçelere. Umut bağlama ne olur, cevabı gelmez dilekçelere. İşte şu en sevdiğin türkü, Her perdesinde özgürlük, her notasında memleket. Ayrılır mı sanırlar bilmem ki tırnak ile et. An gelir sana, Ceplerimde kurutulmuş yağmurlar zulalarım. Ve sancıyan bir coğrafya avuçlarımda. An gelir kirli sakalıyla gidişine ağlar yavrum dediğin, /inince başı bir boşluğun çıldırtan suskunluğunda. Durup halini sormak yasaktır yıldızların, /an gelir tekrar edilmemiş cümleler kurarız, /an gelir tedirgin bir anlamsızlık yokuşunda susarız. /an gelir senenin kışlarını ben yüklenirim, /baharlarını yine sen. Bahar sana yakışıyor be ey yorgun semazen. Bana titreyen bakışlar bırakma bu çerçevede Söylesene Allah aşkına, Buluşmak bu kadar zor mu aynı düzlemde! Oysa Kurduğum her cümlenin öznesi sen, /yüklemi yokluğun oluyor. Sonra bir yanı hep kanıyor sesimin yankısının. Sonra sırtımda sıratı bu mahşer yasaklısının. Şimdi neylesin kader, gülü musallada bekleyen başa, /başımda sürerken tarifi imkansız kargaşa. Oyy be yorgun semazen, kaldırsana kollarını, /daha vakit gelmedi ayırma ne olur yollarını! Kapıları kilitli bu şehrin, Acıya bürünmüş sokaklarında yürüyorum... İçimin kanayan yörüngesinde sen... Oysa üşürdüm, Genzimin titreyen sesinde raks ederken, yorgun semazen... Hayat ne garip şey böyle! /okyanuslara özeniyor kırık bir çiy tanesi, Ve bir karınca telaşında ürkek, bu yüreğin bir tanesi. Garip; Kurşuni bir yaradır işte o nasipsiz tuğyan, /kanlı bir hançer yarası mı ne başımda ağrıyıp duran? Yutkunurum selamın gerisinde mağrur baş belirir, Biliyor musun? /içimi mazinin en hazin hali kemirir. Önce, Dilekler tutardı bir çocuk dudağımın kenarında, /minik ellerinde elma şekerleri. Hala can çekişir biliyor musun içimin hazin çiçeği. Kalemimin ucunda derimi acıtan ivmeler, /bir hüzüngöz hale sokar ansızın bu gitmeler. Nerdesin şimdi? /daha yeni başladı bu özgürlüğe semah, Arınma vakti hasretten, Yazık, boyumuzdan taşarken günah. Ey içimin yorgun semazeni, Aldırmıyorum kapamasına yolumu demir parmaklıkların, Aldırmıyorum acısına, Üç adım kıskacında durup bir tespihe dayanmanın. Sende aldırma ne olur, Şunun şurasında umut dediğin nazlı gelin her gece bizi bulur. Şimdi, Ruhumda inleyen her ney namesinde, Seni yarınların altın kanatlarıyla bekleyeceğim. Ve özgürlüğün semahı bitmeden... Ölmeyeceğim... Engin Badem -acemişair- |
Aldırmıyorum kapamasına yolumu demir parmaklıkların,
Aldırmıyorum acısına,
Üç adım kıskacında durup bir tespihe dayanmanın.
Sende aldırma ne olur,
Şunun şurasında umut dediğin nazlı gelin her gece bizi bulur.
Şimdi,
Ruhumda inleyen her ney namesinde,
Seni yarınların altın kanatlarıyla bekleyeceğim.
Ve özgürlüğün semahı bitmeden...
Ölmeyeceğim...
güzel yazıyorsun acemi şair
seni okurken sağanak sağanak geliyor şiir
kalemine sağlık
sevgilerimi bıraktım.