Hüzün sinmiş eski düş yollarına bir kuş kanadı düşerim. Sözlerimdeki yersiz bir ağırlık, akşamı oyalarken belki, sisin gizemli gülüşüyle;
suskunluğun çanı savrulur, yankısız. Kanayan bir çocuk olurum, yalın yolda yürüyen. Aynalara ve suya yüzümü dönüp öğrenirim büyümeyi.
Gün, güllerin içinde yavaşça eriyen, kekeme bir an! Karanlık yağmur, avuçlarımdan sessizce sızan... Ayın çağıltısı, zamanın aklında yurtsuz barınaklar uçurumlar açarken, yine gelirim belki.
Tutuşur ansızın saçımı okşayan rüzgar, konuşursam eğer, azalacak içimdeki rengarenk öğüt. Su bile çürüyecek, soluk soluğa bir an kalacak.
Usul usul sararan tohumların toy yalnızlığına bir yumak gibi sarılan sancım, dumanlı bir ıslığın umut veren çiçekleriyle dudaklarıma bir söz fısılda; belki de çok yorgun
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
şiirin eşiğinde bir sessizlik senfonisidir bu .. dinleyin, sadece dinleyin, kulağınızla değil, ruhunuzla dinleyin!
zamanın tik taklarına yaslanan saliselerinde acının, saniyelerinde suskunluğun büyüdüğü bir şiir saatinde, şiir ki kalbin ışığıyla yanarken kan ve kına gibi, hem doğumun hem ölümün eşiğindedir.
işte o eşiğe bir kuş kanadı düşer gibi düşeriz. düşler ki çoktan hüzne bulanmış, yollar ki artık hatıraların tortusuyla kaplanmış.. akşam da usulca oyalanırken sözlerdeki o yersiz ağırlıkla, bir sis gülümser gizemli ve kederli. bazen suskunluğun çanı savrulur. o an şair yalnızca duyar ama söyleyemez.
çünkü şiir düşünceden imgeye, imgeden düşünceye döne döne büyür böyle bir sancıyla.
o sancıdır ki, yolda yalınayak yürüyen bir çocuğu kanatır. aynalara ve suya döner yüzü.
çünkü öğrenmek için büyümek gerek, büyümek içinse yaralanmak. her yarada bir imge, her imgedeyse başka bir gerçeklik.
şiir güllerin içinde yavaşça eriyen kekeme bir an gibi susar bazen. o anda karanlık yağmur sessizce sızar avuçlardan. ayın çağıltısında zaman yurtsuz barınaklara dönüşür sonra. uçurumlar açılır şairin iç evreninde.
çünkü şiir hep bir iç uzak, bir uç uzaktır.
ve yine gelirim belki .. o şiirin kıyısına, o hiçliğe çıkan varlık çizgisine.
''rüzgâr ansızın saçımı okşar, konuşursam azalacak içimdeki o rengârenk öğüt. şiir, t/uzaksız düğümdür ki çözüldükçe kendini daha çok bağlar insana. ve evet, su bile çürür, şiir ise çürümenin bile estetik formunu bana böyle kurdurur'' der Tesbihcan.
sonra şöyle devam eder sözlerine ; ''tohumsuz ve rahimsiz doğar bazen dizeler. çünkü şiir yeniden doğuştur. ışık ve çokça karanlıkla. usul usul sararan tohumların yalnızlığına sancıyla sarılırım. o sancıdır ki, bir ıslığın umut veren çiçekleriyle dudaklarıma dokunur. belki de yorgun… belki de sadece bekleyen'' diye düşünür Tesbih şair.
''şair dediğimiz terk eden ve terk edilmek zorunda olan mıdır'' diye düşündürmeye başlatır bizi. bu yüzden ''şiir ontik-nevrotik bir ilişkidir zamanla. her dakikada yeniden var olur, yeniden yok olur'' derler. sahi, saat kaç şimdi? belki tam da şiirin doğduğu an; panik atakla gelen.. içimizden zaman akıyor, önümüzden, yanımızdan geçerken her şey.
şiir ki, ilk beyazdır kirlenen renkler arasında. kundakla kefen arasında bir geçiştir şiir. varlıktan hiçliğe, hiçlikten varlığa döner durur. ve ben yine gelirim belki .
.....
biz de diyoruz ki ona; ''düş ve sevinç/ haz ve şiir'' biri kalbin kıyısında duran bir hıçkırık, diğeri o hıçkırığı okşayan bir suskunluk. her ikisi de şiirin sularında yüzüyor. bazen batık bir kelimeyle, bazen gözbebeklerinden içeri sızan bir buğuyla. göz ki kalbe açılan iki derin locadan biri . biri ışık, diğeri gölge. ve şiir bu ikiliğin tam ortasında bir durak.
sözcükler tesbih şairimin dünyasında birer varlık gibi soluyor, ışıkla gölge arasında salınan imgelerle şiirin öz cevherine dönüşüyor sonra.
biliriz ki senin dizelerin bir fay hattı gibi, her kelimen bir sarsıntıdır. sarsar ama incitmez; düşündürür ama boğmaz. hasılı kelam senin şiirlerindeki duygunun formu sözcüklerin iç içe örüldüğü bir tektonik harita gibidir.
senin sözcüklerin birer kimlik, birer nabız, birer zamandır.. ve bu zamanı kalbimizle ölçmeyi bize hatırlatan şairlere her çağın ihtiyacı var. ve sen de o çağlardan biri gibisin Tesbihcan.
Bazı yerler vardır gidecek olsak da gitmeden önce tekrar gelmeyi düşünürüz bu şiir de öyle başlıyor iç yolculuğuna,
Hüzün içinde hissedilen düşler, sözler akşamı oylar, gri gülüşlerle.
O akşamda suskunluk bürür ve yankısız düşünürüz yaptığımızı hatalarımızı , aynalara ve suya yüzümüzü dönüp kendi içimize bakar olgunlaşırız bir çocuk masumluğundan büyütür bizi bu.
Yeni bir umutla , yine geleceğinin habercisi olur, ayın çağıltısı, zamanın geçişi eşliğinde.
Güzel şeyleri olmadan önce kimseye söylemeyin derler ya , söylesek büyüsü bozulup her şey eksilecek gibi hissederiz, Şiir de eksilmesini istemiyor içindeki güzelliğin o yüzden konuşursam eğer eksilecek içimdeki rengarenk öğüt der.
İçindeki yalnızlığın sancısını hisseder ve umudu da hatırlayıp yorgunluğunu anımsar,
Kanayan bir çocuk olup yalın bir yolda yürümek belki de bu duyguları hissettikten sonra yapılacak en güzel şey tesbihim , umudu hissedip büyüdüğünü hissedip sade bir yol çizmeli kendine yüreğine sağlık canım güzel ışığın hiç solmasın:*
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.