1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
102
Okunma
Geceler var, içinde zamanın durduğu,
Sessizlik, bir cellat gibi çöker ruhuma,
Saatler ağır bir zincir gibi sürüklenir,
Dakikalar, ömürden çalınan hüzünlerdir...
Bir mum yanar masanın ucunda,
Titrek ışığı içimdeki fırtınaya tanık,
Gölgesi duvarlarda yankılanır usulca,
Tıpkı hatıralarım gibi—silinmeyen, susmayan...
Uykusuz gözlerim göğe dalar,
Ay, mahzun bir derviş gibi bekler,
Yıldızlar kayar, dilek dile diyerek,
Oysa benim dileklerim, artık sessizce küle döner...
Geceleri uyuyamayan insanlar bilir,
Kelimelerin yetmediği anları,
Yastığa başını koyduğunda,
Zihninin sana oyunlar oynadığı vakti...
Düşünceler, bir karınca ordusu gibi,
Sessizce içimi kemirir durmadan,
Geçmişim, bir eski sandık gibi açılır,
Tozlanmış pişmanlıklar dökülür avuçlarıma...
Bir kahve fincanında biriktirdiğim yorgunluk,
Buhar olup dağılır odanın köşelerine,
İçimde susturamadığım bir koro var,
Her biri başka bir şarkı, başka bir hüzün...
Balkona çıkarım, geceyi seyretmek için,
Sokak lambaları, yalnız kalmış bir ihtiyar gibi,
Göz kırpar bana, "Sen de mi uykusuzsun?" dercesine,
Ve rüzgâr, içimdeki derdi ezberlemiş gibi eser...
Bir köşede unutulmuş eski bir defter,
Sayfalarında yarım kalmış cümleler,
Bir zamanlar umut kokan kelimeler,
Şimdi hasretin ve kırgınlığın mahzeni...
Geceleri uyuyamayan insanlar bilir,
Geçmişin, geleceğin gölgesini nasıl uzattığını,
Kalbinin içinde yankılanan pişmanlıkları,
Ve gözyaşlarının sessizce nasıl aktığını...
Bilirler, bazı yaralar kabuk bağlamaz,
Bazı hikâyeler tamamlanmaz,
Bilirler, bazı insanlar dönmez,
Ve bazı anılar silinmez...
Peki ya sabah?
Sabah, bir yalan gibi gelir bazen,
Güneş doğar ama içimizde aydınlık olmaz,
Ve bazı geceler, aslında hiç bitmez...
Çünkü biliriz ki,
En büyük çığlık,
Bazen sadece sessizliktir…
Erol Kekeç/14.03.3035/Sancaktepe/İST
5.0
100% (2)