Kefen Pazarı
Şehir susmuş, düşünceler hırçın,
Bir pazarın köşesindeyim, Ölümle yüzleşmenin tam eşiğinde. Bir adam duruyor karşımda; Sessiz, yüzünde bin yaşamlık çizgiler... “Ürünlerin orijinal mi?” dedim, İçimde derin bir sızı. Adamın sesi yankılandı; “Hiç kimse geri getirmedi,” dedi... O an, göğüs kafesimde Bir titreme, bir sarsılış; Hayatın kısa cümlesi Tüm romanlardan daha etkiliydi... Bir kefenin iplerinde gizlidir Hayatın son sahnesi; Yıkandığın yerde Dünyanın kiri de yıkanır... Bu satırların ardından, Birer birer hatırlarımız dökülür yere; Bir annenin duaları, Bir babanın gözyaşları. İnsan ne kadar çok unutursa, O kadar hızla döner kefene... Ve şu soruyu sorarız belki de: Bir kefen ne kadar özgün olabilir? Çizgiler, dikişler, beyazlıklarıyla, Her insana mı dizayn edilir? İşte öyle bir şey, Özgünlükle mi anılır, Yoksa aynılığın mutlak zaferiyle mi? Bir süre susarım; Kefenci gitmiştir belki de, Ama sesi hala yankılanır çevremde. Şiir susar; kalbim devam eder. Kendi ölümümle barışık Ama yine de tedirgin bir tebessümle... Hayat bir soru, ölüm bir cevap; Kefen ise, o soruya verilen Sessiz ama derin bir noktadır... Erol Kekeç/09.01.2025/Sancaktepe/İST |