Ne kaldı yaşatmadığın
Gönlümü bir kağıt gibi buruşturup atan,
şu kara sevdan. Umursamıyor geçmeyen geceleri, suskun gündüzleri. Ilık nefesinin dokunuşu, hala dudaklarımda bir ateş. Dağ başı mı, terkedilmiş bir köy mü? Hiç aranmayacağım küçük bir ada mı? Kaldır gözlerimdeki parmaklıkları, artık ben gideyim. İstemsiz en derinlerden gelen, iki damla gözyaşı. Sildi gözlerimdeki parmaklıkları. Ne kaldı yaşatmadığın? Hüznün her türlüsü... Kaldır gönlümdeki prangaları, artık ben gideyim. Cahit Fıkırkoca 16.11.2024, Ankara |