Zıtların Aynasında
Sesler yankılanır, birbirine karışır,
Sevinçle hüzün, bir perdeye yansır, Birinin çığlığı, öbürünün kahkahası, Hayat bu, zıtların yarıştığı bir sahne; Güvercin kanat çırpar, göğe yükselirken, Acıyı mı anlatır, yoksa bir neşe mi? Yıkılmış ağaç dallarında sessizce, Gözyaşı mı döker, yoksa şarkı mı söyler? Yeryüzünde dolaşırken ağır adımlarla, Kim bilir kimlerin kemiklerine basarız? Geçmişin tozları yükselir her adımda, Bir zamanlar yürüdüğümüz yollar, Belki de bir mezar taşından ibarettir; Gökyüzüne bak, yolları açılmamış, Toprağa basmadan yürü korkmuyorsan eğer, Göçmüş nesiller, solmuş birer anı, Gülümseyen yüzler ve hıçkıran ağıtlar, Hepsi birlikte gömülmüş toprakta; Dünyanın çalkantısı bitmek bilmez, Ve ne tuhaf ki onu arzulayan her gün coşar, Yaşamın sancısı büyür durmaksızın, Ölüm ise bir anda kavrar insanı, Sessiz bir ağıtla son bulur her nefes: Doğum anında dökülen sevinç gözyaşları, Ölüm anında hissedilen tek bir acıya denk, Hayatın matematiği garip, çözmesi güç, Zıtların denklemi, her gün yeniden yazılır; Bak işte, ruhsuz bir şeyden yaratılan, Koca bir evrenin şaşkınlığına sebep, Zıtların hüküm sürdüğü bu diyar, Hayretten hayrete düşürür uyanan aklı; Her şey birbirinin aynasıdır burada, Bir yanıyla yaşam, diğer yanıyla ölüm, Bir yanıyla neşe, diğer yanıyla yas, Ve insan, bu kalabalığın ortasında, Zıtların aynasında kendi suretini arar; Bahadır Hataylı/13.10.2024/23.10/Sancaktepe/İST |