her gün filesiyle bir kadının geçtiği pazar yeri okuldan dönen bir çocuktur yaşam belki yakılan bir sigaradır yada birinin şaşkınca vitrinlere bakışı şapkasını kaldırarak yoldan geçen birine anlamsız gülümsemesi günaydın demesi
belki de o tıkalı andır senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim bir zamandır bir odada aşk boyutlarında
rüzgarın sesi budur benim payıma düşen belki payıma düşen bir perde kapanışının benden aldığı gökyüzüdür terk edilmiş merdivenlerden inmektir ulaşmaktır bir şeylere
küpeler takacağım kulaklarına ikiz kızıl kirazdan tırnaklarını papatya yaprağıyla süsleyeceğim bir sokak var orada aynı karışık saçların bir gece rüzgarının alıp götürdüğü bir sokak var benim yüreğimin mahallesinden çaldığın bir şarkıdır usul usul söylediğim belki
soğuk bir mevsimin eşiğinde yeryüzünün bütün aşkları kirlenmiş saat dört dört kez çalıyor aynı şarkı bugün eylül ayının on dokuzu ben mevsimlerin gizini biliyorum soğuk parmaklıklar ardından gözlerim hasretle bakıyor yüzüne bir elin uzanışını o elin ayasında yaşamayı düşlüyorum belki
rüzgar esiyor sokakta ben yaprakların uçuşmasını seyrediyorum bir adam ıslak ağaçların yanından geçiyor iki yanından aşağı yağmur damlaları süzülüyor sokaklar allak bullak belki
ne de çok karabulut var güneşin konukluğunu bekleyen uçuş düşüncesinden bir yoldaydı sanki o taze yapraklar sanki yeşil hayal çizgilerindendi sanki pencerenin lekesiz belleğinde yanan o mor yalaz masum lamba düşüncesinden başka bir şey değildi belki
rüzgar esiyor sokakta ben üşüyorum sanki hiçbir zaman ısınamayacağım o aşk meğer kaç yıllıkmış biliyorum yabanıl bir gelinciğin tüm kızıl evhamından birkaç damla yağmurdan başka hiçbir şey arda kalmayacak çizgiler bırakacağım belki geometrik biçemler arasından engin duyumsal düzlemlere
sevgi sözcükleri arasındaki duraksamalar gibi en değersiz zerresinden güneş doğuyor belki selam verircesine ey sabahın beyaz aydınlığı ey çöl ceylanının kara kara gözleri dağ pınarının kıyısında ki söğütlerin ruhları seslerin aldırmazlık dünyası dercesine
bir yalandünya öyle insanların adım sesleriyle dolu benim akasya başaklarına şarkılar söylediğim gece bu gece belki kaç kez pencereye boş bir aydınlığın uğradığı
saat dört belki acaba saçlarımı yeniden rüzgarda tarayacak mı acaba bahçelere güller ekecek mi sardunyaları pencere ardındaki gökyüzüne koyacak mı kapı zili acaba beni yeniden sesin bekleyişine doğru götürecek mi
saat dört belki nasıl ıslak ağaçların yanından geçiyorlar ağır ağır başı boş allak bullak şakaklarım gece akasyanın çıplak dallarına düşüyor gece camların ardından kayıyor ve o soğuk nereden geliyor ben neredeyim
saatleri nereye götürdün neden saçımı taradın beş parmağın yanaklarıma neden uğradı nasıl iz bıraktı sustum sonbahar yaprakları konuştu bu sonsuzluğun caddesi üstünde yürüyen o ıslak duvarların yanından geçen adam bendim belki
bu soğuk mevsimin düş bahçelerine nasıl da yağmur yağıyor durmadan yağan yağmurun altında ben yürüyorum kaldırımların gölgesinde belki toz toprak sokaklarda bu ıslak vakitlerde soluk soluğa
ben seni duvar saatinin tik taklarından tanıdım delice severken gözlerin gözlerimi o kadın sendin belki gençliğimden bana hatıra kalan ben caddeleri başıboş dolaşırken gece bitmediğinde sen ışıklarınla gelirdin sokağımıza ben laleleri toplardım ve örterdim saçlarını sen söylemeye başka bir şey bulamadığında seni çiçeklenmenin sonsuz seherine götürecek seni ağaca ve suya ve ateşe taşırdım
sessizce evden ayrıldığım o gün nasıl söyleyebilirdim vazgeç benden elveda diyebilirdim sesim titrerken dudakların yanağıma yangınlar kondururken iki kol sarılırken tenime bir sarmaşık gibi
kulağıma söylediğin o sözleri hala anımsarım tümünü unutmadım belki sen unutmuş olsan bile
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Sen unutmuş olsan bile şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sen unutmuş olsan bile şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Bu dizeler, ayrılık acısını derin bir içsel çatışma ve belirsizlikle harmanlayarak sunuyor. Şair, o zor anı anlatırken, kalbinde kopan fırtınayı sessizlikle ifade etmiş. "Sessizce evden ayrıldığım o gün" dizesi, büyük bir yükü taşır gibi sessiz ama ağır bir vedayı simgeliyor. Vazgeçmekten söz etse de, "nasıl söyleyebilirdim" ifadesi, bu kararın kolay olmadığını ve belki de hala içsel bir çelişki yaşandığını hissettiriyor.
Elveda demek yerine, titreyen bir ses ve dudağa kondurulan "yangınlar" arasında, sevdanın sıcaklığıyla ayrılığın soğukluğunun iç içe geçtiği görülüyor. Şairin dile getirdiği fiziksel temasın – sarmaşık gibi dolanıp sarılan kollar – yoğunluğu, bu ilişkinin derin bağlarını simgeliyor, aynı zamanda ayrılmanın zorluğunu vurguluyor. Harika duygularla anlamlı ve düşündüren gönül sesinizi beğeniyle okudum; yazan kaleminiz, hislenen yüreğiniz dert görmesin, selam ve sevgilerimle kalın sağlıcakla...Kutlarım yazan kalemini, yazdıran yüreğinizi.