Güvercinlerin şairiSabah ezanlarıyla uçurduğum güvercinler geliyor aklıma dünyamızın daha hayata küsmemiş çocuklarının ak bakışları akranlarına illa ki hatıralarımda çemberle beraber çevrilen hayatlar horoz şekeri leblebi tozu dişlerimde bir unutulmaz ağrıyla keçi boynuzu çıkrıkçılar yokuşunda ilk düşüşüm anafartalar çarşısında kayboluşum dahası Hacıbayram’da ikindi vakti ağlayan gözlerimi silen dervişin elleri durdurun bir imkan varsa sonsuzluğa giden bütün güvercinleri gök yüzünün kurak düşlerinin kurgucusuyum içimde derin bir kuyu çocukluğumdan düştüğüm yolların esaretinden kurtaramıyorum kendimi ne zaman dönsem memleketten günebakanlar boynunu bükerdi yollara sonra Ankara bir güneş gibi parlardı ufukta umudumdu aşklarım ben ise mağrur gururlu dahası vedasız çekip gitmelerden keyif alırdım aklımsa inadına camlarına yaslı otobüslerin ardında kalanlara takılırdı paçalı güvercinler hep evlerine dönerler çekiktir kanatları eyvah çekiyor da inadından eyvallah demiyor mazlumun katili ahkam kesiyor durmadan hakim mizanı bozuk terazilerin başında vebali var kırmızı kiremitlerin yerini alan intizar kömürün isiyle daha da karardı bu kış kuş gribinden korkuyor cahil kıt akıl aç bırakıyorlar kuşları bu nasıl intikam balkonuma sayısız güvercinler aldım yüreğime sınırsız kanatlar taktılar esnaf sağdan soldan bakıp gizlice gülüyor hele biri var berber benden hınzır güvercinlerin şairi yüreğini de doyur diyip diyip gülüyor işte halimiz sisle kaplanıyor şehrin üstü bu mevsim hep böyledir Ankara puslu hasret ciğer yakıyor daraltıyor nefesi mecburen alıyor veriyoruz yapmadan hesabı bir tek Tanrı biliyor olup bitenleri çarpıyor bölüyor çıkartıyoruz faydası yok acının bahanesine sarılmak acizlerin işi bize direndikçe kazanılan hayat lazım gönderdiğim bütün güvercinler ulaşamadan menziline öldüler tek tek kasketin düşmeden başından deniz dolanmadan ayaklarına ve güvercinler babam güvercinler masumdurlar ne günahları varsa at vebalini benim boynuma |
ama bu sayfada yine öyküye daha yatkın bir dille karşılaştım...