Gülüşlerimi kundaklayan cesetler istila etmişti gökleri
Bir akşam vaktim vardı benim,
Hüzünlerle seviştiğim Toroslar’dan yukarı çıkan Bir tren ıslığı idi dudaklarımın arasında Mavi güvercinlerin direnci. Vahşi atların kişnemelerine karışmıştı, İntihar süsünü düşte bulan çocuklar. Yalnızlığımı dağlara yaslayan Resimler çiziyordum tuvale, Yenilgiyi hazmetmeye çalışıyordu kentler, Artık saçlarımızda uzuyordu başkaldırı şiirleri, Defolu zamanların rahminden düşüyordu Defolu kahramanlar. Şimdi herkes avluda volta atıyordu, Aşiret akreplerinin kuyruğuna basmaktan. İsyan kibrit kutusuna sıkıştırılmış hantal kuşlardı Bir sahtelik vardı evrenin yeşilinde, Ölümü üniforma gibi giyen aşklar vardı üstelik Gülüşlerimi kundaklayan cesetler istila etmişti gökleri, Mayın döşeli parmaklarımın ucunu, Sabahın terleyen vakitlerine uzatıyordum. Huysuz bir çocuk yakıyordu anılarımı, Tel örgülere takılmış türkülerle, Bir akşam vaktim vardı benim, Korkularla gökyüzünün haritasını çizdiğim, Hani bazen oturup hoş sohbete dalardık zühreyle, Bazen kayıp giderdik dilek tutmadan yıldız aleviyle, Genç kızlar boynunu bükmeden önceydi esmer Uykulardan uyandığımız, Geriye kalan, sahibini arayan bir tabuttu, Tornavidayla getirdiğimiz baharlar vardı Kuduz yarasaların ağzından. Hangi dünya kulak verdi Ehramların ağzına, Bir böğürtlen gibi sunulurken beynimiz. Dışı altın kaplama, içi Ömer’in öfkesi dolu bir yürek, Kan tarlasında bahçıvanlık hayatımız, Gecenin kemendini boynumuza sıktıkça cellât Ya ben o cellâdın boynuna kemendi geçirmeliyim, Ya o cellât unutmalı tabutumun başucunda gülmeyi. Lütfi Kireçci |