kûfibiz bu vakitler çok düşünüyoruz avuç içi kadar dünya her sabah gün ışırken ve akşamüstleri düşünüyoruz her sabah ve akşamüstleri avuç içi kadar içimize kazınan mezarlar dolup taşıyor içimize kazınan mezarlara susuyoruz philistia dahil her sabah gün ışırken ve akşamüstleri kapkara bir şilep geçemiyor boğazı boğazın ortasında kapkara bir üzgünlük daha derin susuyoruz üstelik daha soğuk daha gri daha çok düşünerek büyük kapının aralığından sarkma ihtimalini bağışlanmanın tokmakların sesi yırtıyor suskunluğumuzu lime lime dağıtıyor kıtalarca çocuk kıtalarca kadın gözleri iplik iplik ve saçları toprak kokusu biz bu vakitlerin sözlerini yitirmiş krallığı her sabah gün ışırken ve akşamüstleri düşünüyoruz zevkin ve sarhoşluğun ışıltılı pencerelerinde zamanın nalı çivilenmiş avuçlarımıza zamanın nalından çadırlar kurmuşuz parmaklarımızın çatırtısını umursamadığı putlar devrildikçe ayağa kalkan eşya çoğaldıkça devleşen ama asla dertleşilmeyen gidişlerin hisli öyküsü. biz bu vakitlerin uluyan iniltileri ali’yi sevip ömer’i özlüyoruz atımızdan kurşunlandığımızdan beri yontamıyoruz yalnızlığımızı her sabah gün ışırken ve akşamüstleri büsbütün neyi doğup neyi batıyoruz içimize kazınan kuyuda beyaz bir barbarlığı gerekçeye bağlayan çok gerçeküstü ve dik açılı geçiyoruz durmadan bütün kırmızı ışıkları. |