Çiftçi ( 24 ) Çiçeklerin Dili
ziyafet
öğretmen; herkesten para toplar! hemen yemek hazırlatır ‘el-pençe divan’ durur, rakı-meze hazırdır.. leblebi, fıstık, fındık, horoz, yoğurt, turşu buldurur valizine bal-peynir, süt, yoğurt, dolaz doldurur . “köy namına”, “okul hayrına” diye, para kabul etmez kimse köylüler de fırsat kolluyorlardı, getirdiler Allah ne verdiyse; bu sayede göya gebe bıraktılar, ö(ğ)retmence(ği)zimizi, kollamazlardı öğsüzü-yetimi, yaşlıyı, fakiri, Allahın garibini . zavallı öğretmen; müfettiş kitaplarını satar, para toplar bilmezdik; “çiçeklerin dili” kitabı ne işimize yarar hangi imt(ih)anda karşımıza çıkar; ne verir, ne öğretir, ne faydası var.. . hiç birimiz adı geçen çiçekleri, görmemişti, yetiştirmemiş, koklamamıştı, rengini de bilmezdi hatta adlarını bile adam gibi telaffuz edemedik bi dene “nergiz” vardı aş(i)na gelen, tanıdık bildik, . Keklikoğlunun güçcük kızı ağabeymin akranı onu da görsem tanımam, çok oldular köyden göçeli acaba adı hâlâ Nergiz mi? . sanmıyorum o kitabı alanlar, “çiçeklerin dilini” okumuş olsunlar belki de kitap okumaktan bu yüzden caydılar, karacahil kaldılar.. şiire, çiçeğe hor baktılar o kitabı okuyanlar, ya da okuyamayanlar çocuklar, analar-babalar, sayfalarını karıştıranlar . bizim köyde yaygın cahilliğin belki; en büyük müsebbibi o zoraki satılan müfettişin kitabı “çiçeklerin dili” o kifayetsiz öğretmen, o “iriyarı, çatıkkaşlı” “karı sesli” müfettiş, ya da yalakalık adına altmış kuruşluk alış-veriş . öğretmenimiz de herşeylerden memnun du artık yüzünde gülücükler bereketlendi, herkesle barışık vazgeçti çocukları belletmekten-okutmaktan herkes aldı o kitaptan, o sayede yırtdık, “sıra dayağından” . biz de; farkına vardık; okuldan, öğretmenden, çiftçilikten maada “çiçekler” vardı bizim bildiklerimizden başka hatta çiçeklerin de dili okul bizim için değil, devlet memuru öğretmen içindi . hatta müfettiş içindi; bal-peynir, süt, yoğurt, dolaz bal, süt-yoğurt, yumurta, horazı olmayan köylü olamaz dedemden yeni ayrıldık, bizim hiş bişiyimiz yoktu tabi “hiş” hiş bir şey sayılmazdı; “okumak mezburiyetti” |