An-nem'diŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Kırılan can’ım-dan sızan nefesinle soldum anne!
Annem!
İki hecelik kelimenin hiç bitmeyeceği yersin! Ne konulabilir ki yerine ne anlatabilir senin hasretini dile getirmeye. Ne Güneşe benzerdin ne Ay’a ne de Ülker’e… .... .... .... Sislenmiş gözlerimden akan cevval birikimler serpilir göğsüme! Anlık durağan anlık sağanak med cezir marifetinde dökülürüm. Yılgın atların köpüğünde çatlar Issızlığın dumanıyla tutuşurum Gece karanlıkta ışık arar gün aydınında kör olur gözlerim Göremem! Annem, göremem artık körüm ne varsa, nerede varsa görmem sevgiyi tutamam kim uzatsa elini çekemem an-nemsizliği… ..... .... An-nem’di… Nasırlı elleri bahar kokan, gözleriyle hasreti yakan, nil yarması sevgi/si/yle içime akan âşktı… An-nem’di… Korkularıma set, çekingenliklerimde umut yaslarıma mendil Kusurlarıma örtü, öfkeme süngerdi… An-nem’di… Üşüdüğümde korunağım, çıplak kaldığımda sığınağım, babam kızdığında dayanağımdı… An-nem’di Kar düşen saçlarıma el, soğuk vuran yüzüme yaşmak, ‘’öpünce geçen’’ ağrıma merhemdi… An-nem’di… Gözlerimde ki nemi hasretinden alan, an(ı)larla gözümde hep tazelenen bulutsun artık… Annem! Bıraktım artık ruhumu taşa Öğütülsün ömrüm sensiz kalmaksa… .... ..... ..... Okundu veda hutben şafağımda Yankılandı alevler dudaklarımda Serbaz/sızım fırak tütsüsü Düğümlenmiş boğazımda Merhum adın en acı ah’ı yaktı Acıdım ne çare duyunca ismini Son seferin ardından sığınıp dualarla sarıldım toprağına… .... .... .... Ah Sevdam! Binlerce çiçeğin aromasından burnuma sızan sultan! Öksüzlüğümü basarken bağrıma Yetimliğim kıskanır ölemem yokluklarınıza! |
Selam