KARA TREN
Yüzüme bakıyor bir resmin,
Uzayıp giden raylarda, Hiçbir yolculuk hiçbir yere taşımıyor beni, Her dem artan bir hüznün iç yangınıyla şuramda. Ne kara kışlar gördüm, Ne ayrılıklar gördüm tren istasyonlarında, Kaç gündür dilimde hep aynı pelesenk, İkimiz de eksik kaldık bu aşk girdabında. Avludaki bir kırlangıç sürüsü, Mendil sallıyor uzaklardan, Kocaman kara duman bulutuyla, Gam dolar gözyaşıma ıslanmaktan. Not defterimde çalakalem bir şeylerle, Yüklüyor seni bana gölgeler, Gecikti belki de hiç gelmeyecek, Bir kara treni beklemek ölümden de beter. Bir bulmacanın iki yarım parçası gibi, Yarım yamalak hayat gibi ödünç di’li geçmişimde, Göğsümden içerde yokluğuna sızlar, İncecikten yağan bir yağmur eşliğinde. Yüreğimin başına bağdaş kurmuş oturur, Yel sesi kapılardaki küf esintisiyle, Gönlümde yankılanan eski bir şarkı, Uyanır çalar saatin o hengâmesiyle. Kara erik gözlü o sevgili, Tütünümden geçer şekersiz tatsız bir bardak çayla, Takır tukur seslerle, Düdük çala çala. Ruhumu öpen lacivert bir geceden süzülür, Homurdanarak ustura gibi yara yara, Sonsuz bir kaçma isteğiyle karanlığı deler, Bir damla yaş, bir umuta ağlarken ardın sıra. Halil Kumcu 8 Ağustos, Perşembe, Ankara, 2024 |