hafıza
yıkık dökük bahçelerden geçtik
yıkık dökük gönüllerin içinde saklı oturmuş mutsuzluğun yanı başında o son mumu da üfleyip içinden karanlığı öylece geçiren öylece yürüyen ve büyüyen omurgasından doğrulup uyanamamayı silkeleyip omzundan geçtik onca asır ve aşırılığını kırbaçlayarak uykumuzun. nasıl hissedemiyorsun soyut heykeller yonttuğumu nasıl unutulur ellerinin nasırı bakışlarının keskin ucuna baykuşlar değiyor titrek ve buğulu akşamların sancılı basamaklarını çıktık hatırla kendi çölüne kaçan o yalnızı kalbin kımıldayacaktır hatırla. korkuyorum ne vakit dişlesem bir elmayı taksam sepeti koluma her şeyin ve herkesin bir yolu mutlaka olmalı oturdum olmaları ve caymaları boyuyorum upuzun en aykırı yanyanalıklarını iyi niyetlerimin en uygunsuzunu getirip koyuyorum önüne bir ceylanı geçirdik içimizdeki ormanın en kuytusundan beraber yazdık beraber okuduk düzenbaz kalabalıkların düzensiz adımları kulağımızda. mimlenmişliğimizi ellerimizin ve kibrinin büsbüyüklüğünü yontarak bir dursam orasında kutsal hiçliğin belki biraz gölgesinde yılgın ve yanılgan bir ağacın gölgesinde dursam yani dursam ve dönsem upuzun dönsem bir heykele yüzümün porseleninde dünyanın bütün kara parçaları kırılmış hatırla. |
Yine siz anlatın ben susayım da
sancılı basamaklarını çıktık
hatırla kendi çölüne kaçan o yalnızı
kalbin kımıldayacaktır hatırla.