KANIKSAMA!
Sinsi virüs gibidir; belki daha da eşet
Girdiği bünyelerde bir süre sessiz durur Akla kanca atınca kolaysa artık baş et Kalbe sirayet eder, vücudu uyuşturur Kanıksama illeti sinsice bir süreçtir İblis’se bu süreçte baş aktör ve baş piyon Felaket sezilince vakit genelde geçtir Gaflet dem aldığında bellidir o şampiyon! Hasar gören bünyeler S.O.S. verir önce Akıl, izan ve dimağ direnmeye çalışır İrade naçar kalıp, uzayınca işkence Vicdan tahtı terk eder, can cefaya alışır Karışır kulun aklı; değişir yâr ve yâren Arsızlık güzel ahlak, karalar ak sayılır Şereftir şerefsizlik o andan itibaren Virüs tüm hücrelere dalga dalga yayılır Değişen davranışlar iz bırakır suratta Ardan ârî bedende nûr çehreyi terk eder Öyle bir belâdır ki; bulaşıcıdır hatta! Önlemi alınmazsa toplum bunu fark eder! "Kader" deyip geçilir çekilen her acıya Talihin karası da pay alır bu öfkeden Kul ’köle’ye dönüşür, irade ’kiracı’ya Somut dertler oluşur, soyut bir tehlikeden Nihayet bir an gelir; kan ve barut kokusu Tanklar ile ezilmiş bedenler kanıksanır Bir yaşında bebeğin yarım kalan uykusu Bu âlemden kefensiz gidenler kanıksanır Büyüse de felaket, ceset taşsa dereden "Neden?" çıkmaz ağızdan; dil demez ki "Niyedir?" Mankurtlaşan beşerin baktığı pencereden Soykırım dahi artık vaka i adiyedir Bir kesittir sunduğum hazin bir hikâyeden Sevgisiz gezegende ne gam biter ne çile İnsanoğlu ne zaman uzaklaşsa gayeden Sıradan olur her şey; Gazze’de vahşet bile! Öyle ki; manşet iken düne kadar o mahşer Şahitken katliama geniş açı her radar Bugün orta sayfanın köşesinde bir haber; Üç beş kısa satırla... birkaç cümle; o kadar! Mecit Aktürk |