Derecesi Düşmeyen Ateş
İstanbuldayım bir akşam üstü mehtapsız
Yakamozu keskin denize atılmış bir umut. Bir güvercin kanatlarında ağaç yeşerir. Avuçlarda gizli zehir zemberek sitemler, Gün ortasında tek kurşunla vurur hayalleri. Gök ölür şiir üşür güller dökülür kıyılarda. Dudaklardan yansımalar sarar geceleri. Asırlardır süren çılgın yağmurlar gibi. İki ayrı kıtayı yargılayamıyor aşk makamı. Elimde değil düşüncelerim karışıyor birbirine. Yüreğimin kaygısı yansıyor tüm aleme. Apaçık şekilde acısını görüyorum avuçlarda. Sessiz ruhuma sızar bir hançer acısı. Kirpiklerimde biriken demli mevsimim, Derince güneşimin gölgesine saplanmıştı. Kar taneleri siyah gözyaşım beyazdı. Ay’ın karanlık tarafından gülümserken, Mutluluk şimdi nerede hangi göğün göğsünde. Sabrım doruklarıyla mahkumlardan farksızdı. Değişmedi nefesim zemheri kış soğuklarında. Karlı dağlar ateş yağdırır başım dumanlı. İn cin uyanmadan boynuma dola kollarını. Aramızda sadece nefeslerimiz sıkışıp kalsaydı. Dağlar yıkılsa bile el ele aşar da geçerdik dünyayı. Hangi evrenin zemini her dem hüzne odaklı. Menekşe yelkenli lavanta kokulu atmosferin kırları. Ruhumun yeri artık mavinin en derin noktası. Mavi başlı bulutlarla içimde kıyamet donatıldı. Sanki yanar dağ çökmüş ten coğrafyama. Sahi giderken açık mı unuttun kapıyı? Derecesi düşmeyen bir ateş içimde kaldı... Erhan Çuhadar Sabır Gemisinin Kaptanı |