NAZIM (4)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın 1965/66 öğretim yıllarında Eskişehir Atatürk Lisesi’nde son sınıf öğrencisiydim. Okuyacağınız Şiirkaye’de sözü geçen Edebiyat Öğretmenimiz gerçekten kürsüde, hepimizin önüne hüngür-hüngür ağlamıştı. Bu olay bana o zaman çok dokunmuştu. Tek arzusu burslu olarak Paris’e gitmekti. Adını ve hayat hikayesini bilinçli olarak şiirimde değiştirdiğim bu öğretmen sayesinde Nazım’ın tüm eserlerini okuyarak sevmiştim ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girmeye karar vermiştim.
Eskişehir Atatürk Lisesi emekli edebiyat öğretmeni
Muharrem Kadir Bey heykelin ardında ayakta durmuş,(*) heykel oturmuş -uzun boyuna rağmen heykel ile aynı boyda- gözlüksüz miyop gözleriyle, boynunu yana kırarak, burnunu metne yaklaştırıp ters olarak mermer sandık üstünde duran, mermer harflere gömülü, heykelin ayak ucundan başlayan mermer sayfadaki şiiri okumaya devam etti; "İşte geldik gidiyoruz, Emekli Muallim Muharrem Kadir; Gözlüğünü takmış, metinden uzaklaşmış bir şekilde şimdi mermer sayfadaki şiiri merdivenleri yukarı çıkarak; "Işığından birazcık" Diye okuyarak bir merdiven geriledi; "birazcıkta kederinden, Bir merdiven daha; "biraz daha umutluyuz, Dalgalı sayfanın sonu; "17. Eylül.1958" Muharrem Kadir, aynı zamanda şair; -kendini oldum olası öyle bilir- "Acaba Nazım bu şiiri Haydarpaşa Garı otel olacağı içinmi, -sanatçının geniştir hayali- 1958 yılında, yurt dışında, Pitsuna’da yazdı?" Diye düşündü.“ Buna martılar bile güldü; " Bende gidebilmek için yurtdışına acaba İsmet Paşa’ya „Diktator“ mü demeliydim, hapse mi girmeliydim?" Dedi. Köy Enüstitüleri‘ni başından beri sevmezdi, hele oradan gelenleri, sonra çok parti, nihayet Demokrasi. Biri; " Haydi Bey ileri, kaçıracağız tireni!" Diye onu öne itti, Emekli Muallim Muharrem Kadir Efendi çekildi yana ama mermer merdivende oturan, tunçtan Nazım’a bakan kısılmış miyop gözleri; „Ben çoktan kaçırdım o treni!“ dedi. Tek arzusu Paris’e gitmekti; „Herkes gitti, bir ben, neden?" Sebebini bilmeden birgün sınıfta öğrencilerin önünde gözyaşlarını tutamadı ve hüngür-hüngür ağladı. Zengin bir aileye iç güveydi Emekli Muallim Muharrem Kadir Bey; Zeytinyağlı, kuş üzümlü, çam fıstıklı, dolma baharatlı İç Pilav gibi bir şey. İşaret parmağının kancasıyla, gevşetti gravatı; „Medeniyet Yuları!“ derdi, yinede giyerdi. Beyaz gömleğinin kolalı yakasını kollayan sedef, mini, dört delikli düğmeyi çözdü, sonra ceketinin üst cebindeki beyaz mendili çekti-çıkardı, gözyaşlarını sildi, mendil öğrencilerden utandı. Çok şiir yazdı. Hatta kendi parasıyla bir kitap bile çıkardı; " Nazım’ı taklit etti!" denir, başarısızlığına hep onu sebep gösterir; "Ne yapmak istediysem onu yazmış, bana birşey kalmamış!" der, hem kızar-hem beğenir, hayat hikayesini ve şiirlerini ezbere bilir, hem sever-hemde tenkit eder; "Ne yazmışsa benden almış, birader!" Eli değmez kaleme ona göre Nazım’ın şiiri, kendine özel bir gevelemedir. "Niçin taklit edeyim, kendimi tekrarlamak için mi?" Bitirmeden bozar şiiri, hatta başlamaz bile. Ulaşamadığı ciğere; " Mundar!" diyen kedi gibi bilir, yazacağı şiir ustanın eseridir. (*) NAZIM (3) şiirinin devamıdır. Yana yatık/içeri dizeleri Büyük Türk Şairi Nazım Hikmet sılada yazmıştır. |