Yalnızlık
Sana gölgenle kadeh tokuşturur…
Karşına geçip kah güler kah ağlatır… Anıları zemheri bir plağa sıkıştırır… Beline kadar rakıya leb-i lal katırır… Kaç asır sonra gökkuşağın siyahlaşır… Saçlarını ördüğüm aynaları küstürür… Elin adamına sırtındaki yaraları öptürür… Gülüşündeki sığırcıkları bile ipe götürür… Yağmurda kaburgası kırık bir şemsiye yürütür… Gözlerine alacaklı bir otogar vedası sığdırır… Tenindeki kokuyu başka sokaklarda aratır… Roma’daki delilere bile kuyuya para attırır… İçindeki yangının uçuşan külü tanı ağartır… Mihrimahın sancıları sana güneşi doğurtur… İpini koparan tüm uçurtmalara mezarlıktır… Kuşlara bir adım ileri iki adım geri zikrettirir… Ey taaşşuk-ı Kerem’in bedenin gidemediği yer… Fitnat’ın gözyaşlarında melek boğdurtur… İçindeki ses avuçlarını açıp El fatiha dedirtir… Ruhlara, aşklara, sığırcıklara ve uçurtmalara… Kerem Ateş |