YILDIZLARDA AĞLARyeryüzü pusuluk, günah meleği bu namus, akıl sır ermez bu kimsesizlik, bu yalnızlık bu kaçıncı ortada emektar eski bir fotoğrafçı büyük kalabalıklar kenarda el öpen bir kertenkele beyni alınmış bir güvercin gibi ürkek, tırsak ve boş mavi bir mucize tını hadi yarışalım kimin eli toprak kokuyor elleri kara kuru iri kemikli ve nasırlı hamallar erketeleri sokak lambası loş’luğu dizlerinde acılarının öbürü, benzer uçurumlara meydanda sahaflar tek valizi kefen koca bir vaiz gibi ömrüyle kayıplı gelen zaman da -parayı zapt etmek sevdayı zapt etmekten kolay- gerisi meşgale ko gitsin derken ustabaşı muhittin amca senle ben cep harçlığı yahut ta akşama ekmek parası yada nafakası için sokakta simit satan küçük bir çocuğa bakarken ne kadarda çok benzerdik birbirimize fabrika çıkış kapısında ders verir gibi -dostun desturuna- yüreklerimizin masalın da sen bağdaş kurup çıkardın gökyüzüne benim böğrüm hep ebemkuşağı olurdu ilkbaharın kısa olduğunu bilipte bir an önce büyümeye bakan yaban buğdayı gibi ne bileyim belki de bundandı kiraz çiçeklerinin yorgun bir ses gibi dağılması muhayyer mihenklere düşen ömrü sevdamızda lacivert güfteler, turfanda ezgiler soğan sarımsak kokusu olurdu çıkınımızda gittikçe kalabalıklaşan delikanlılığımızda dönerdik yüzümüzü şafağa ulaşmak isterken yıldızlara ağlardıkta ağladıkça da anlardık ki o yıldızlar da ağlarmış akmaya başladıktan sonra… kenan can yoldaşlar |
anlatımların bol olsun...