Sızlayan SızıntılarımAcılarımı sızdırıyorum ruhumdaki çatlaklardan Tutamıyorum içimde birikmiş yolları Yollar kan Yollar taşa çeviriyor üzerinden gelip geçenleri Deli bir rüzgarın paramparça ettiği bir viraneye dönmüş tüm duygular Toza dönüşmüş duygularımı alıp sürüyorum sıfatıma Sıfatım zifir Sıfatım Tanrı’dan habersiz bir cennet gibi Güzel olan ne varsa Ya da güzel olanı hatırlatan Cehennem kaçkını kuzgunların attığı taşlar altında kalıp can veriyor Leş yiyicilerin zevk çığlıkları bastırıyor tüm kahkahaları Güneşli günler bekleyen çocukların hevesleri toprağın yedi kat dibinde çaresizce yatıyor Direnmek mi Direnmek bir masal olmuş Azalanlar çoğalanlarla birlikte şekil değiştiriyor Anlayacağınız Yaşayanlardan hayır yok artık Ölenlerin dokunuşları özleyenlere bebek teni gibi geliyor Duyuyorum çaresiz çığlıkları Sıcak Halen ilk gün gibi sıcak diyor bir anne ölmüş yavrusunun saçlarını okşarken Kimsesiz kalan diğer eliyle de çaresizce Azrail’i kovalamaya çalışıyor Üzerinden çok geçmiyor Düşüyor o anne toprağa Oysa Toprak acıya doymuş Toprak artık kendi renginden utanmakta Koynundaki yokluğa ninni söylerken o yaralı anne insanlık hoş bir melodi dinler gibi Umursamazca ahir bir uykuya dalıyor Ama Demedi demeyin Çok sürmez bu durum Elbet düşecek herkes uykusundan Çünkü Yastıklar bile Zihinlerde saklanan o kara vebadan kaçıyor Her şey değişti Devran bildiğiniz devran değil Veballer boyunlara birer aksesuar olmuş Gözleri gerçeklerden kaçmanı sağlayan siyah camlı kandırmalar kaplıyor Avuçların içleri boş Dışları her duyguya mesafeli Yapanlar artık yapmayanları insafsızca yargılıyor Dedim ya devir değişti Yitik bir bahçeyi süsleyen tek bir heykel değil düşünmeler Heykel gibi cansız düşünür görünen insanlar her yerdeler artık Zihinlerde hep bir muamma Hep bir sis perdesi Ama inanmayın sakın siz onlara Aslında ne düşündükleri anlaşılmasın diye herkes birbirini kandırıyor Duyuyorum içlerinden geçenleri “Çizgiyi ne kadar geçersek geri dönüşü olmaz bu yolun Bu yol yol olmasa da Belki de bu yolun kendisi O son kavşaktır Değilse de ne olacak Uzaklaştıkça nasılsa tüm o gerçeklerden Kendini kandırmak gerçekliğin yerine geçecektir” Geçti de Bir yalan gibi geçti ve gitti gözlerimden koskocaman bir ömür Duygularımdan da emin değilim artık Kahvenin önünden geçerken duydum Dün bir martı daha intihar etmiş Deniz ile kumun tam sınırına bırakmış cesedini Sanki bir şey söylemek ister gibi duruyormuş bedeni Anlatanlara takıldım bir süre Anlam veremedim Tuhaf bir heyecan vardı suratlarında Sanırım çay içerken anlatacak bir hikaye peşindeydiler ki Hiçbiri demedi çünkü O zavallıyı verdik diye toprağa O sınırı görmeye gittiğim zaman gördüm Taş olmuştu yalnızlıktan o zavallının bedeni Acıyıp Deniz almıştı onu koynuna Dayanamıyorum Büyüyor cehennemim Çatlaklarım giderek büyüyor hissediyorum Kaldıramadığım şeylerin ağırlığı giderek artıyor olsa gerek Ama anlamıyorum İçimin kötülüğü mü Yoksa dışımdaki pislik mi böyle çatlatıyor tenimi Ah ah Sızıyor acılarım ruhumdan Yeni Yepyeni bir cehennem büyüyor sızlıyan acılarımdan Bakıyorum insanlara Korkularım yerine iyi olmuşlar alıyor Boşvermişlik en iyisi gibi geliyor şimdi bana Ey Kundaksız kalan ninniler Yükseltin sesinizi Duysun tüm evren Yıkılsın bu dar gelen gökyüzü başımıza Bakın Zaman bile sizi bekliyor Kırın belini kırın Ama öyle bir kırın ki Geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalsın artık her bir zebani Ah Yine düştü aklıma Koynundaki yokluğa ninni söyleyen o anne Her şeyi boş verdim ama Bu cehennemi en azından onlar hak etmemişti y... |