İSTANBUL
İSTANBUL
Bir kez daha dokun gözlerime Martı seslerinde kaybolsun susuşumuz İyotlu kıyıların rüzgarı dolsun nefesime Bir sigara yakalım gizli kaçak Yolcu motorunun kıçında Kıskansın Kız Kulesi, Haydarpaşa Çırpınsın Sarayburnu ne çıkar Bu kente sevdayı muştulasın albatroslar Oturup Galata ‘da Köprüde içelim mesela Misinalar sallanırken ufkunda Durur karşımızda Üsküdar Aşkların, ihanetlerin ve iktidarların vakuruyla Bak kanı var elinde sekiz yeğen bir kardeşin Nasıl mağrur Yavuz Sultan Hani akmazdı kanı Başsız yatıyor Genç Osman Bakma sen kibrinin utancında Sancılarıyla yükselmiş Burçlarıyla Topkapı Gör hadi mavi bir gerdanlık gibi uzanan deryayı Göğsünde boğulmuş nice sevdayla Duyarsan batıklardan gelen feryadı Duy hele bin sırla uyuyan bu kentte rüzgarı Önce bir ud sesi gelir dinle İncecik parmağıyla Yüreğini titretir bir Rum kızı Unutulmamış yaraları kanatan Hicaz bir şarkıdır bu Akarken geriye takvimler Saklanıp iyot; anason, nargile kokusuna Çaresiz aşklar eser poyrazda Delirir sular çarpar yüzüne saklanmış destanları Çıkıp gelse kesik başıyla sarnıcından Medusa Şaşkın Görse taş kesildiğimi yokluğunda Ellerinde yanar ellerim yine hasretin ateşinde Durupta asırlara mermer bir heykel gibi Başlarım anlatmaya aşk ve ihanetlerin başkentini Konstantinapolis’ten, İstanbul’a İmparator Justinian’ın Theodora için yasaları deldiğini Gülbahar ile Fatih Sultan Mehmet’i Nazımı, Piraye’yi Yağmur yağar belki gizil sırlarını örtmeye Islanır mı Haliç gözlerimden önce AHMET GÖÇER |