Mahrem değil üşüyebilirim girdiğim sığınaklarda,
Bugün tırnağını,
Hayranlıkla kestim karanlıkların. Kendi kendime, Mutlaka bir türkü söylemem gerek dedim. Yada bir hinlik yapmalıyım örneğin, Bir köpeği kovalamalıyım, Bir kediyi atmalıyım damdan, Bir trenin peşinden koşmalıyım Bir geminin ardından yüzmeli, Yada gidip çocuk parklarına Salıncağa binmeliyim. Yada bir çöp bidonuna tekme atmalıyım, Yeniden keşfetmeliyim kendi yolculuğumu Yüzümün tuvaline düşmüş, kararmış resimlerde, Neyi anlatmak zor asıl, Bunu biliyorum, Mağara önünde bekleyenlerden misin? Kapayamam avuçlarımı göklere, Mahrem değil üşüyebilirim girdiğim sığınaklarda, Gecenin koyu yalnızlığını silmek kolay değil, Zemheri nöbete durmuş, Dudaklarımda şiir ülkesi. Mümteni bir yalnızlığa vitrin gözlerim, Bana hayata dair sözcükler getir tufandan, Bir sürgün yeri her girdiğim kent, Başka İstanbul yok başucumda Etrafımda heykeller kalkıp gidiyor mahşere, Hangi dilden anlatabilirim, Prometire bir zemheri çılgınlığını, Göklerden gelmez, Yakub’un beklediği Yusuf, Bir akrep, bir saat kulesi, birde bavul dolusu resim, Çıkamam kırışık merdivenlerden mehtaba, Bizi bizimle barıştır ey teri kuruyan gün, Unutulmak gülünç olmak kadar kolay Hakikatin sırlı perdesinde Beni boğarken mutlak güneşsizlik, Hazmedilmeyen sevdalarda, Umutlarım firarda ey kırık aynaların memleketi yüreğim. Sarmışız uçurumları başeymeden nabzımda vuran çığlıklara. |
"Yeniden keşfetmeliyim kendi yolculuğumu
Yüzümün tuvaline düşmüş, kararmış resimlerde,"
...
başka hangi dizede kendimi bulabilirim ki (!)
Saygımla