ayrılığın izleri
sevdasına yıldızlar serptiğim savaş meydanıydı
orada aşk yaşanırdı bozkırların ağıt yakıldığı türkülerle ağaç yosunu yeşil bir öykü yanardı dağ başlarında her acıda seni yazardım zehir/zıkkım memleketin toprak kokan ıslak sıcak nefesinde sonra, dağlar titrerdi çıplaklığında sevginin arkadaşlarım gelirlerdi, toplayarak köz ateşleri gelip, tepemden çekerek gökyüzünü ayrılığın izlerinde kaç hasret nöbeti tutarak ah çekerlerdi de gölgemden bile geçmezlerdi. sonra İstanbul geldi aklıma ve denizkızları göğü tutan güğümleri ve çıngıraklarıyla devrime su taşıdılar kar beyazı ellerinden işte orada! karanlıktan beyaz köpüklü bir destan doğurdular şiirin elmas matkaplarıyla acılarını yarınlara işleyerek yıllar isyanla damgalandı göz göz İstanbul’un alaca şafaklarını günümüzde yaladık şimdi o sessiz kıyılarda dalgalar her sabah seni okur sevgilim ve martılar hep seni çağırır marşlara sığmayan kızıl çığlıklarla seni hep seni... |