1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
494
Okunma
bir inşaat kalfası vardı bizim orda
çanakçının ötesinde, günbatısında şehrin.
anadan doğma işçiydi tepeden tırnağa
sigortası yoktu ama tiryakiliği vardı
büyük izmaritleri hiç kaçırmazdı, uyanıktı
eğilip alır, tabakasına koyardı ve tüttürürdü ikide bir
küfrederek işçilere ve sendikalarına
derken hava döndü de
yüzde atmış zam geldi çimentonun torbasına
demire yüzde seksen
ve
umudun silindiği, aç tavuk düşlerinin bittiği yerde
onur’a yüzde milyon kere zam.
geçen gün millet bahçesinin çay ocağında gördüm onu
oturmuş, uzaklara bakıyordu derin derin
yanaştım böyle boş oturmazdı
o bu inşaat mevsiminde, sordum:
“nasılsın kral?”
suçlu bir çocuk gibi irkilerek baktı yüzüme boynu bükük
bir şey ısmarlayamadı bana
anladım, allahın kuruşu yoktu cebinde, meteliksizdi
sonra, çay söyledim ona, içtik güle ağlaya
ve özür diler gibi dudakları titreyerek:
“hocam siz haklısınız galiba!” diye mırıldandı
ve toprak tava gelmişti tırnaklarımın ucunda yalınayak
yeni bir gün kanıyordu uzak ufuklarda
o dev aynasında dirilişin
yeni bir gün
bar bar bağırıp haykırarak:
“hoş geldin halil ibrahim!”
5.0
100% (3)