ANLATILAN SENİN HİKAYENDİR‘’Zaman dardı, ihanetse bir çuval gibi geniş, aşksa tehlikeli…’’ yüreğime sıkışmış anılar bıraktım toy sevinçlerime işlevsiz bir değirmen sessizliğine benzeyen pusu kokusuna yatmış bir avuç ezgi gibi geçmişe meze -ayakların gitmesi gereken bir yere- yaptığın işin yeri doldurulur, yaptığın iş değilsen bu en geriye gidişlerden, bu en ileriye gidişlere adı olmalı diyordu bu geç kalmışlığın sevmesini bileni de sahiplenirken tıpkı insanlığı gibi… oralarda bir yerde geçmiş tutkuda kalmışla söndürülemeyen yangınımda, başlatandı yeniden kaybolmaya yüz tutmuş umutları, cemi cümle, kuralsız tek celse bense derkenarımda acılar, baskılar varken sevemiyordum bir türlü aşk meşk şiirlerini nedense taşlamaktan, çarmığa germekten, yakmaktan hoşlanan ve birbirini anlayamayan aynı soyun düşmanlığından -sittin sene- ne kalmışsa geriye söz gelimi aç martıların, gagalarından kör bir kuyunun dibine düşürdüğü garip bir aşkın ezip geçmişliği gibi cıs cıbıl hatırlamıyorum kaç kez gördüğümü mevsimleri ağaçların hışırtısını yağmurun şıkırtısını içerde gök gürüldemesi gibi öksürme yaşlı koca bir orman gibi sayfalar eski, sayfalar hamur, sayfalar eksik denizler ölü martılar çığlıksız şimdi içimde varsıl bir duygu kendimi ufaltan bir zaaf sevmek –belki--- tamamlanamayan değişmek güzel, gelişmekse insanlar uğruna ölmeyi de bilmeli sevdanın şimdi bilirim sevdiğimin elinde üstünlük mavisinde, -olmak- -olmamak- candanlığında beklemek güzel olmuyor sevdalı bir adama yakışır gibi durmalıyım küfretmeden, kahretmeden kendime bir sözüyle, bir dokunuşuyla ürperten bir bakış yetmeli bana bir kelimesinin ucunda asılı hiç konuşmadan öylece baksak gıdılarımıza okşasam sapsarı saçlarını baksam tek tek yaşam dolu gözlerinin içine yürek hoplatan bir türkü gibi sonra onun yerine kimsesiz çocuklara çikolata alsam oda benim için bir şiir yazsa içinde türkçe arnavutça, ve kuşdili barış, sevgi, çocuk ve gelecek olan, böyle bir aşk elbette olası belki de bir defalık uzatacağım elimi ona, başı dik alnı açık ihaneti düşlerimde bile taşımadan… her şeyin başkaları için olduğu dünyada bile ki o bir odası ona ‘’ayrık’’ bölünen yüreğim anlatılamayan doyasıya yaşanmamışlık, candan mı candan sarı yakup evlerinin pencere çiçeklerinden o esnaf kokan seherlerin, kesat alışverişlerinde daha yakıcı, daha cesur, daha komik ve daha güzel olan benim ay orağımla şimdi ertelemiş olduğum iki insan arasındaki gizli yakınlıkları ve şimdi susacak kadar olmayan gençliğimin hiç yaşanmamış gibi sevme zamanını burun sızlaması göz yaşarması hüznünü yaşasam mı diyorum karambola gelmeden ah bir bilse, bilse eriyebileceğimi -ötesi gelir- ’’kim bilir’’ ‘’belki’’ kenarda kalmışlığımla sarı saçlım zemherim karşıdan karşıya geçerken elinden tutulmayan bir çocuk gibi olurum yoksa sen olmazsan eğer benim için zaten fark etmiyor ister iyisi, ister kötüsü cehennemin… kenan can yoldaşlar |