_zindan çiçeği_
hangi tarihin muamması beddua etti taşlara
kifayetsiz suskuların kahrına karıştım ölümün kardeşleriyle tanıştım kederim bir çığlık gibi yapıştı duvarlara seni iyi niyetli bir sonbahar vaktinde en acı tarafından boşluğuyla boğuşan yaprakların tangosunda soludum seni Nil’in eridiği bir günde ağır aksak ilerleyen akrebin evreni zehirlediği bir günde soludum say ki bir belânın göğsüne sokuldum hiçliğin en asil soyundan geldik dara çektik orada biz hayatı Zeyla seni ıslak bir mendilin kokusunda yorgun bir uykunun sunağında soludum sesimin taraçasından def çaldı sular cehennemin sunduklarını provasız yaşadım zebanilerle ağlaştım yağmur kuşlarıyla vedalaştım satır arası vitrin camlarından en süslü yakarışlardan çiçekler serdim yoluna kahverengi bir özlemle sarıldım satıhlarına göğün ebabil gagasından ilahi bir nakarat çeker gibi yeni bir lahzâyı taçlandır diye beyazın en ölüm zamanında iki metrelik mekanında kendisine ulaşacak bir duâdan medet uman ölüler gibi kutsal bir ayette af bekler gibi bekledim kurak bir özgürlük içinde aralıksız yağmanı sırtında sıratı taşıyan çöller gibi belki bir dağ çiçeğinin sırrından geçer gibi toprağıma sarılıp kokunu bırakmanı sessizliğime kurşun sıkıp yazmanı korkumu küle çevirip savurmanı bekledim _boran |
Kadere razılıkla tevekkel olmak böyle bir şey değil mi zaten
acılarıyla olgunlaşırken bir besmelenin güzelliğinde ermek kemale ruhu kıvranırken insan cesaretle dik durur yaşama
yeter ki o kıymetli nefes üflensin en kınalı ve en yakıcı kıyametiyle gönlümüze
Takdir ve teşekkürlerimle Sayın Boran şiir okutan kaleminize
Sevgi ve saygılarımla