Alamıyorum Bu Şehrin Önünü
İnsanın hayatında bazı dönüm noktaları varmış. Tıpkı yaşanılan olayları kestiremediğimiz o anlar gibi ve o dönüm noktalarının açtırdığı yaraları bile o inatla gidermiş bütün yolu. Belki de arkasında bıraktığı şehirler gibi. Peki bir şehir ne ifade eder bilmiyorum ama neyi ifade ettiğini çok iyi biliyorum. Alamıyorum, bu şehrin önünü yol açmış olan hüzünlerini... Anlamıyorum verdiği acıları, bıraktığı izleri ve insana neler hissettirdiğini. Sokaklarındaki umutsuzluklarını, haykırışlarını, yalnız oluşunu. Alamıyorum, bu şehrin önünü bitmek bilmiyordu derdi. Sanki içine işleyen farklı bir sıkıntısı vardı, şifayı bekliyor ama şifanın nereden bulacağını bilmiyordu. Kapalı kapılar ardında karşılığı olmayan bir üzüntüydü o. Alamıyorum, bu şehrin önünü ve yüz tutmuş olan insanlığın halini. Sanki boşavermişliğin çaresizliği gibi. Üzerinde anlam veremediğimiz sihirli bir tılsım vardı onu görünmez yapan. Ki bu şehir, yalnızlığa terkedilmiş bir şehir ve bu öyle bir yer ki vedaların, zamansız gitmelerin, ta kendisi bir şehir. Gidip gelmeler bu şehrin adetinde var çünkü. Acıyla örülmüş her yeri ne dediğini bilmiyor, sadece yaşatıyor görüneni, görünmeyeni. İçimizdeki kalabalığın bir simgesi bu şehir. Her sokağında ayrı bir hüzün ayrı bir telaş, mutluluk ve aldanış vardı. Şehrin hikayesi bitmiyordu hiçbir zaman. Çünkü beklenti: o şehrin kendisinde vardı. Duvarları teselli ve gözyaşlarına bezenmişti. Özü ise insanlık ve acılarla... Alamıyorum, bu şehrin önünü bırakılmış olanları, kendimizden bir parçaymış gibi. Söküp atamıyoruz birbirimizi bağlayan iplerimizi, hatta bütün olarak bize ait olan dertli hikayelerimizi. Bu şehir birer emanet tıpkı başımızdan geçen hikayelerin olduğu gibi ve burası hayal kırıklığının şehridir. Ama sen ne kadar kendini bu şehre ait hissedersen hisset bir gün bedelini ödetirmiş sana. Tıpkı yarım olan kırık kalplerimiz gibi. Alamıyorum, bu şehrin önünü her köşesinde ayrı bir anı var ağır, aksak, yaşanılması gerçek. Buğulu camların arkasında gördüm kendime ait olmayışımı. Alamıyorum, bu şehrin önünü uçsuz bucaksız yollardan sitem ediyorum o şehre inat. Leyla diyende o Mihriban diyende bütün kelimer orada toplanmış acısı da yakar sevinci de. Gözümden asılı kalan bir damla gözyaşı... Alamıyorum, bu şehrin önünü yaşadığımız ne varsa bir damla su döktük üstüne. Tıpkı yazdığımız her satıra birer anlam yüklediğimiz gibi. Neyse içimden geçen yazdım, kağıdın saf ve temiz yüzüne mürekkebe bulanmış haliyle. Alamıyorum, bu şehrin önünü....
|