Sükut
Saat dört on altı
Kömür karası gece Derin sessizlik Soluklar yorgun kalpte hissizlik Var bu fenada kimsesizlik Güneşe az kala Başladı belirsizlik Saat dört onyedi Kırılıyor uyku serin yerinden Toprak kusuyor kayalarını Demirleri hamur gibi bükerek Dişleriyle çiğniyor sıcacık etleri Körpeleri yutuyor Çatlatıyor göğüslerini taze fidanların Söküp alıyor ne varsa Beride kalanları inciterek Betonlar buz Her yerde kan ve kemik Saat dört on dokuz Dehşete açılıyor gözler Memleket virane Şafak bir başka kızıl Ölüm her zamankinden latif Bin asır bizi beklemiş afet Bir damla su Bir parça ekmek Elde varsa servet Gökten inen kar değil kefen Oğul, kız, bacı,kardaş ve ana, baba Koyun koyuna girdiler toprağa Acıları ahlara eyvahla yazıldı Kurudu telaşlar Soldu gözlerin ışıltısı Endişe yürüdü çıkmaz sokaklarda Umut çürüdü dudaklarda Neşe göçünü topladı Yollara dizildi Yollar utandı Anılar kaldı enkazda Gözyaşları kaldı kentlerde Bir de isimsiz mezarlar Sahi doydu mu toprak Nice şefkati nice merhameti bağrına basarak Birinci gün İkinci gün Üçüncü gün ... Bir asır Bir ömür Sükut... |
Kalemin susmasın
______________________________Selamlar