Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan Hayat hikayesinin 57.bölümü
bir gül tazeliğinde selamlamak üzere gün seni kalbine binlerce şafak dokunuyor gün ışığının parmak uçlarından bir müjde giyiniyor sokakların çehresi bir taze nefes olup göğsünde alıyorsun yeni alemi bir diri bakışla çerçeveliyorsun kaldırımları sokak gölgelerini, gürültüleri
sözüyle bütün sabahları müjde eyleyen kutlu elçi’yle ağız birliği etmek üzeresin göğün ve yerin nuruna elçilik eden o aydınlık yüz’ün yöneldiği kıble dönüyor yüzüne o ebedi tebessümün hep yine hep yeniden doğduğu an öpüyor alnını
sana senden de yakın olanın seni senin seni sevmenden de önce sevenin sonsuz ve sessiz yakınlığı değsin alnına secdede bekliyor sonsuz ve yumuşak yakınlıkların hepsi sabah vakti
bin telaşın yamaçlarında savruluyor saçların koşturmaların ortasında serin bir rüzgarı özlercesine kıvranıyor kalbin vaktin zirvesinde uykuların en talihsizi yakışıyor yakana uyanmayı sonuna çok gören bir uyku bu gün uykusu gündüz sarhoşluğu
yoğun işlerin, önemli önceliklerin, ertelenmiş düşlerin sonrasında yakınlıkların en güzelini özlüyor, sılasına uçmak istiyor ruhun gelişiyle ateşlerin söndüren o elçi’nin bin umutla koştuğu sonsuz tebessümle sığındığı o kapının eşiğindesin varlığıyla sağır duvarları yıkan bakışıyla küskünlükleri deviren duruşuyla uzaklıkları eriten gül yüzlü’nün özlendiği yere çağrılısın
tenini bin gülistanda ağırlıyor rükuların hepsi ana şefkatinden öte bir şefkatle üzerine titreyen kederlerinin hepsini kalbinden silip süpüren korkularının cümlesini sessizliğiyle susturan o elçi’nin durduğu yerde durasın durulasın öğle vakti
gölgelerin uzuyor; hatıraların soluyor güzün solgun yaprakların alnında birikiyor eriyor vakit, kayıp gidiyor avuçların bile avuçlarından tenin çekiliyor dünyanın kıyılarından ayaklarını sıkı sıkıya bastığın toprak seni de çekiyor isimsiz kalmış unutulmuş bir taşın altına
dünyayı, ebediyetin tarlası eyleyip terk edilmiş tohumları uyandıran muhammed’in [asm] yüzünden geçiyor sevinçli maviler yüzünü sonsuz aynalara hazırlayan sözünü sonsuz mutlulukların vadisine akıtan gözünü bitmez huzurların pencere önüne taşıyan o elçi’nin eğildiği yere eğil rükularda dirilt ümitlerini secdelerde bul yitirdiklerini ikindi vakti
alaca zamanların hoyratça tırmaladığı loş kentlerde bir yalnızsın sağır vakitlerde bir çaresizsin silahların konuştuğu, hasetlerin kol gezdiği kibirlerin boy verdiği amansız kuyulara itilmiş bir yetimsin elinden tutan yok
başını kurtaramıyorsun her akşam göğü kana bürüyen, yıldızları karanlığa bulayan akşamların aldırışsız geçişinden geri gelmiyor gün bir dahası yok yaşamanın akşamın kızılca kıyametini avuçlarında gül kızılı bir dua eyleyen kutlu elçi’nin müjdesi duyuluyor dinle
çürüyüp giden saatler nefes nefes solan hayatın özünü damıtmaya çağrılıyorsun seccadeye ellerini sonsuzluğa bağla şimdi kıyamda tükeniş rüzgarlarından uzak tutamadığın saçlarını ahrete uzat şimdi rükularda bir türlü vefalı aynalara vuramadığın yüzünü sonsuzluğa akıt secdelerde akşam vakti
gecenin koynuna yuvarlandı dünya yakası çözüldü tutkuların gömleği yırtıldı hırsların ayağına yıldızlar dolandı sığ telaşların gözler yeni avuntular arıyor renkli kuyularda
bir göz kapağının ardına savruluyor kimlikler, benlikler, bencillikler eşitleniyor alem yetimin uykusunda bir rüya saltanatı uyanıyor zalimin yastığında bin cehennem alev alıyor
aldatıcı aydınlıkları terk eden yakıcı bencilliklere sırt dönen rahmet yağmurunun altında ıslanıyorsun yalnızlığını insanı alaka’dan ve ilgiden yaratan Rabbiyle sonsuz komşuluğa çeviren kutlu elçi’nin yolunu adımlıyorsun
yüzünü çevirdiğin kıblede bekliyor vuslat müjdesi sözlerin eylediğin ayetlerde birikiyor sonsuzluk nefesi bedenini yoğurduğun namazda bekliyor seni kerimlerin en Keremi yokluğa meydan okumaya dönüştür şimdi namazını bencilliğe karşı durmak için eğil kibirlenmeyi aşağılamak için in secdeye yatsı vakti
* mekke’de iken müslümanlar ibadetlerini gizlice yapıyor namazlarını kimsenin göremeyeceği yerlerde kılıyorlardı dolayısıyla orada namaza açıktan davet etmek gibi bir mesele söz konusu olamazdı ancak, medine’de manzara tamamıyla değişmişti dini serbestiyet vardı
müslümanlar rahatlıkla ibadetlerini ifa ediyorlardı din ve vicdanları baskı altında bulunmuyordu müşriklerin zulüm, eziyet ve hakaretleri de mevzu bahis değildi
mescid-i nebevi inşa edilmişti müslümanları namaz vakitlerinde bir araya toplayacak bir davet şekli henüz tesbit edilmemişti müslümanlar gelip vaktin girmesini bekliyor vakit girince namazlarını eda ediyorlardı
resul-i ekrem bir gün ashab-ı kiramı toplayarak kendileriyle nasıl bir davet şekli tespit etmeleri gerektiği hususunda istişare etti
sahabilerin bazıları hristiyanlarda olduğu gibi çan çalınmasını diğer bir kısmı yahudiler gibi boru öttürülmesini bir kısmı da mecusilerin ki gibi namaz vakitlerinde yüksek bir yerde ateş yakılmasını teklif etti
peygamber efendimiz, bu tekliflerin hiç birini beğenmedi o sırada hz. ömer söz aldı ya resulallah… halkı namaza çağırmak için neden bir adam göndermiyorsunuz…diye sordu resul-i ekrem o anda hz. ömer’in teklifini uygun gördü hz. bilal’e, kalk ya bilal, namaz için seslen ….
bunun üzerine hz. bilal bir müddet medine sokaklarında essela, essela… diye seslenerek müslümanları namaza çağırmaya başladı
aradan fazla bir zaman geçmeden ashabdan abdullah bin zeyd bir rüya gördü rüyasında, bugünkü ezan şekli kendisine öğretildi hazret-i abdullah sabaha çıkar çıkmaz sevinç içinde gelip rüyasını peygamber efendimize anlattı
resul-i ekrem, inşallah bu gerçek bir rüyadır… buyurarak davetin bu şeklini tasvip etti hz. abdullah, resul-i ekremin emriyle ezan şeklini hz. bilal’e öğretti hz. bilal, yüksek ve gür sedasıyla medine ufuklarını ezan sesleriyle çınlatmaya başladı
medine ufuklarının bu seda ile çınladığını duyan hz. ömer heyecan içinde evinden çıkarak resul-i ekremin huzuruna vardı durumu öğrenince ya resulallah seni hak dinle gönderen Allah’a yemin ederim ki abdullah’ın gördüğünün aynısını ben de gördüm
biraz sonra birkaç kişi daha geldi aynı rüyayı gördüklerini söylediler peygamberimiz (s.a.v.) birkaç kişinin aynı şeyi görmesinden dolayı Allah’a hamt etti islamın ne derece fitri ve nezih bir din olduğu bu davet şeklinin tespitinden de anlaşılıyor
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
serin bir rüzgarı özlercesine şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
serin bir rüzgarı özlercesine şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Cenab-ı Hak bizleri Yüce Resûl'ümüzün (sav) şefaatine nail olanlardan eylesin inşallah 🙏 "Bir hayalim vardı Alemlerin Efendisinin hayatını bir eser haline getirmek" Rabbim nasip etsin inşaallah. Sayısız şiirlerinizle bizlere Yüce Resûl'ümüzü (sav) her zaman hatırlattığınız için Allah râzı olsun. Sonsuz selam ve dua ile. Allah'a emanet olun.