Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan Hayat hikayesinin 56.bölümü
güneşe and olsun... senden daha kutlu bir faniyi hiç izlemedi arz senden daha kıymetli bir hazineyi hiç gizlemedi
göz ve gönül nur dolar seninle aydınlanır alev alev yanar içinde ki ateşi imdadı sensin yanan ateşin yanık yürekler çağırmakta seni o nur pınarı sensin işte
güneşinin, gün ışığının lezzetini, tadını..alamadı çölde hızlı hızlı gidenler iz bırakıp yürüyenler aslında yön tektir sensin ey peygamber yol senin yolun bizzat varoluşun en büyük işaret en büyük mucize
kalktın bir gece kutsal bir yerden kutsal bir yere gittin kapkaranlık gecelerde dolunay nasıl ilerlerse alımlı alımlı öyle çıktın, boyuna çıktın yükseldin kabe kavseyne kadar daha önce oralara ne kimse çıkmıştı ne tasavvur nede hayal nede ümit etmişti
göz kırpasıya burak’ınla vardığın yere bin yılda varamazken berk uran melekler nasıl aşkına dönmesin zeminler ve zamanlar nasıl tutulmasın burçlar ve felekler
sen var iken kıblem, gök ile yerin arasında hangi varlığa adansın ya emekler ya hangi renk ile iltica etsin dallara çiçekler cemalini gören aşık, nurunu görmeyen aşık iken ya rüyada olsun bir kere ermesin mi
nimetin kadrini bilenler için en büyük nimetsin en büyük Hakk armağanı ne hesabı mümkün ne kitabı harikalarının usanmaz insan bir bir anmaktan onları
gönüller gıdası, ruhlar şifası gözlerin feri, şerefin zaferi dudağının değdiği bir güle bin can feda eline değmiş bir ele cihanca cihan feda
* hicretin birinci senesi resul-i ekrem, medine’ye teşrif buyurduklarında içinde cemaatle namaz kılabilecekleri gerektiğinde toplanıp meselelerini konuşabilecekleri bir yerden mahrum bulunuyorlardı bu mühim vazifeler için merkez teşkil edecek bir mescit gerekiyordu
efendimiz, medine’de ilk olarak bu mescidi inşa etmekle işe başladı şehre ilk girdiklerinde devesi neccaroğullarından sehl ve süheyl adında ki iki yetimin üzerinde hurma kuruttukları arsalarına çökmüştü
iki yetim ensardan muaz bin afra’nın (r.a.) himayesindeydiler resul-i ekrem, bu arsayı satın almak istediğini muaz hazretlerine bildirdi ancak, bu fedakar sahabi arsanın bedelini himayesindeki iki yetime vererek bu büyük şeref ve ücrete nail olmak için bağışlamak istediğini söyledi
peygamberimiz (s.a.v.) kabul etmedi sonra da arsa sahibi iki yetimi çağırarak, arsalarının bedelini ödemek istedi
iki genç yetim de, ya resulallah… biz onun bedelini ancak Allah’tan bekleriz. sana onu Allah rızası için bağışlarız.
resul-i ekrem, gençlerin bu tekliflerini kabul etmedi bedeli olan on miskal altına arsayı satın aldı parayı resul-i ekrem efendimizin emriyle hz. ebu bekir onlara hemen ödedi
sahabiler tarafından arsa kısa zamanda tertemiz hale getirildi resulullahın emriyle kerpiçler kesilip hazırlandı peygamberimiz (s.a.v.), mescidin temelini atacağı sırada yanında hz.ebu bekir hz. ömer hz. osman hz. ali bulunuyordu
müslümanlardan oraya uğrayan biri ya resulallah… yanında sadece şu birkaç kişi mi var resul-i kibriya cevaben onlar benden sonra işi yönetecek olanlardır.
onu takiben sırayla temele birer taş koydular böylece mescid-i nebevi’nin temelleriyle birlikte dört halife devrinin manevi temelleri de atılmış oluyordu
mescidin inşasında peygamber efendimiz bilfiil durmadan dinlenmeden çalıştı bir taraftan mübarek elleriyle kerpiçler taşırken, diğer taraftan müslümanları şevk ve gayrete getirici şu sözleri söylüyordu
taşıdığımız şu yük, ey Rabbimiz hayber’in yükünden daha hayırlı, daha temiz, ya Rab …hayır, ancak ahret hayrı Sen, muhacirle ensar’a acı
durup dinlenmeden yapılan çalışma neticesinde mescid-i nebevinin inşası kısa zamanda tamamlandı her türlü süsten uzak, dört duvarı kerpiçten olan bu kutsi mabedin tavanı yoktu
henüz kabe kıble olarak tayin edilmemiş bulunduğundan kıblesi kudüs’e doğru idi dörtgen şeklinde idi üç kapısı ile bir de mihrabı vardı mihrap yerine sıra halinde hurma gövdeleri dizilmişti
minberi yoktu sadece resulullahın hutbe irat buyururlarken dayanmaları için bir hurma kütüğü bulunuyordu sonraları üç basamaklı bir minber yapıldı mescid-i nebevi değişik tarihlerde tadilatlar görerek bugünkü şeklini almıştı
mescid-i nebevî sadece cemaatle namaz kılmak için kullanılmıyordu müslüman nüfusun dini ihtiyaçları da burada karşılanıyordu
ayrıca, burada öğretim yapılıyor elçi ve kabile temsilcileri de, ilerde görüleceği gibi kabul ediliyordu
mescid-i nebevinin yanına sonradan kerpiçten önce biri hz. sevde diğeri hz. aişe’ye mahsus olmak üzere iki oda yapıldı odaların üzerleri hurma kütüğü ve dalları ile örtüldü zamanla resul-i ekrem başka zevceler alınca odalar arttırıldı
mescid-i nebevi ilk yapıldığı sırada minbersizdi resul-i ekrem, hutbe irat buyurduklarında kuru bir hurma kütüğüne dayanırdı uzun müddet böyle devam etti bilahare, üç basamaklı bir minber yapıldı artık peygamber efendimiz buraya çıkıp halka hitapta bulunuyordu
resul-i ekrem, yapılan minbere çıkıp ilk hutbesini okuduklarında bir ara hamile deve ağlayışını andıran acı sesler ve ağlamalar duyuldu
baktılar, ortalıkta ne hamile deve ne de deve yavrusu vardı ağlayan o kuru direkti kütüğün deve gibi ağlayışını peygamber efendimizle birlikte ashab-ı güzin de duyuyordu bir türlü susmuyordu
fahr-ı alem, minberden inip yanına geldi elini üstüne koyup teselli edince sustu hatta hurma kütüğünün deve gibi sızlamasını işiten sahabiler de göz yaşlarını tutamamışlar hüngür hüngür ağlamışlardı
evet, kuru direk efendimizden uzak kaldı diye ses verip ağlıyordu üzerinde yapılan zikrullahdan ayrı kaldı diye hamile deve gibi inliyordu kuru direği teselli edip susturan resul-i ekrem ashabına dönerek şöyle buyurdu
eğer, ben onu kucaklayıp teselli vermeseydim resulullahın ayrılığından kıyamete kadar ağlaması böyle devam edecekti
resul-i ekremin emriyle bu kütük minberin altına kazılan bir çukura gömüldü sonraları hz. osman devrinde mescit yıktırılıp yeniden tamir edildiğinde, übeyy bin ka’b hazretleri onu evine aldı çürüyünceye kadar sakladı
kuru hurma kütüğünün, cemaatın gözleri önünde ağlayıp sızlaması hz. resulullahın parlak bir mucizesiydi evet, cin ve ins peygamberler peygamberini tanıdıkları gibi cansız kuru ağaçlar da onu tanıyor vazifesini biliyor davasını halleriyle tasdik ediyorlardı
hasan-ı basri hazretleri, bu mu’cizeyi talebelerine ders verirken kendisini tutamaz göz yaşları arasında şöyle derdi
ağaç, resul-i ekreme (a.s.m.) meyl ve iştiyak gösteriyor. sizler o resule meyl ve iştiyak göstermeye daha ziyade müstahaksınız ona iştiyak ve muhabbet ise ancak sünnet-i seniyyesine ittibayla mümkündür
diğer bir rivayete göre, kuru direk ağlayınca resul-i ekrem efendimiz elini üstüne koydu ve istersen seni daha önce bulunduğun bahçeye göndereyim köklerin tekrar bitsin hilkatin tamamlansın yaprak ve meyvelerin yenilenip tazelensin ve eğer istersen, evliyaullahın meyvenden yemesi için seni cennete dikeyim … diye sordu
kuru ağaç, arzusunu şöyle dile getirdi beni cennette dik ki, meyvelerimden Cenab-ı Hakkın sevgili kulları yesin hem orası bir mekandır ki, orada çürüme yoktur beka bulayım.
bunun üzerine resul-i ekrem arzusunu yerine getirdiğini ifade buyurdu sonra da ashabına dönerek şu dersi verdi ebedi alemi, fani aleme tercih etti…
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
çölde hızlı hızlı gidenler şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
çölde hızlı hızlı gidenler şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Yine ibretli muhteşem bir nasihatla "redfer" gönlümüzü fethetti. Bu şi'rin hikâyesi de ruhumuza işledi, gözyaşlarımızla son buldu. İnşaallah öte dünyada; Cennet mahallinde, yüce bir yerde emeklerinizin mahsulünü görürsünüz.Allah râzı olsun, tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum. Allah'a emanet kalın. (Aksakal)
Cenab-ı Hak bizleri Yüce Resûl'ümüzün (sav) şefaatine nail olanlardan eylesin inşallah 🙏 "Bir hayalim vardı Alemlerin Efendisinin hayatını bir eser haline getirmek" Rabbim nasip etsin inşaallah. Sayısız şiirlerinizle bizlere Yüce Resûl'ümüzü (sav) her zaman hatırlattığınız için Allah râzı olsun. Sonsuz selam ve dua ile. Allah'a emanet olun.