2
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
451
Okunma
Rıhtıma kanı serpilmiş geliyordu
Elinde bohçasında anasından kalan havlu arasında bir
şiir defteri vardı
Avucunun içinde küçük bir gümüş kürede
Ay maskesinde tiyatroyu kıskandıran bir çivi vardı
Gönlüne her dokunuşunda avaz avaz bağıran sahneler
gizliydi
Sadakatte nefesini boğazdan bir vapura alan tane tane
yargılar
Bir tercih ayarında duyuyordu
Kimlik secdesinde frenlenmeyen bir asaya berekette
Dünya kalpağın gözlerinden ötede yerleşmişken
Zaman iğnesine varlığını saygıyla yazarken
Nimetler eşiğinde, gerdan ihtişamında
Zarafetli bir harem kadınına yakınken
Bir şiir terzisine yalvarıyordu
Tek bir cisim harekette evrenin sağduyularında keşiş
merakında
Tek bir yitikliğin merhametinde
Yüzük alınganlığına girmediğinden körkütük
gezgincilik hayalinde
Ağlıyordu
Sadece bir gümüş saatiyle yakayı ele verdi nimette
Rıhtıma hilâl gibi girdiğinde
Biliyordu, bu denizler okuyacaktı rüyalarından köşe
kapmaca oynayarak çaldığı çileleri
O yanılgıya bile ait olmadan
Felaket basmadan olgunluğunu
Yazar olanı tek belleği tanıtırken
O bir puma erkekliğiyle sanata yuvarlanırken
Denizin kanı kanına miras olacaktı
O sadece biliyordu
Vicdanı tökezlemeden
Duyuyordu.
5.0
100% (4)