ORMANI YANMIŞ EBABİL
Sabahyıldızı bir hırsız gibi uyandırdı beni
Bir kartal gülümseyişi buğday tarlasından geçti Yılanlar ilk sütünü içerken Çakıl taşları tuzlu Lodosla güreşir bir kanat gölgesi Bir iğde kokusu savrulur rüzgârla içimdeki bozkıra Cebimde üşüyüp kalmış beyaz gül Hayal kümülüsü sam yeli doldurur ağzıma Alacakaranlık kollarımda bulutların gölgesi ile vuruşur Bir yusufçuk irkilir yüzümde Parmaklarımdaki bıkkın yıldızlar kayar gökyüzüne Dilimde günü geçmiş dualar buruşur Tüllerde isli yalnızlığımın tozları Suda aşındı korkularım Limon sandıklarında gizlenmiş bohçalarda eskittim anne huzurunu Perçemlerine yağmur damlası iliştirilmiş bir Nisan arıyorum Oysa yağmur kendini çürütmüş bir çıkmaz sokakta Kundaklanmış çocukluğumun cenneti Pınarları kurumuş kara büyüden Pembe çiçekli muşamba örtülü masaların renkleri soluk Gelincik kırmızısı gülümseyiş kurtlanmış tahta masalarda Kenarları kırık mavi bilyede oynayan çocukluğum kaydı ellerimden mazgalların arasında kaybettiğim Zaman dingin bir limana kürüdü lodoslu yüreğimi tortusu bir şarkıda deniz suyuyla çalkalanmış mayhoş bir lezzet ahşap fıçılarda Saçları örülmüş bir kız hatırlıyorum yalnızlığa ve ayrılığa yaslanmış omuzları yazlık sinemalarda …………………….. Ey ormanı yanmış ebabil! Koy tabuta ölümü ve Çocukluk gömleğini giy! |