Posttravmatik Acı
Derin bir çatışmayı çözmekteyim geceden beri,
tebrikler: Aklımı oynatmayı da becermişsin nihayet İçimde iki benle savaştayım durmadan ikisi de senden uzak, ikisi de sana hasret... Bu sessizlik içinde kim duyar savaşımı? Sen hayatında hiç duydun mu sükuttaki o haykırtıyı? Farkını bilir misin içine haykırmakla içinden haykırmanın? Hiç farkettin mi ki, aynı değilmiş asla sessizlik ve sükut, sakinlik ve suskunluk... Bilmiyorsun, farketmiyorsun... Yetişemediğinin gölgesine kaçma dedi içimdeki, ben de kulak kesildim, hak verdim ona ve değiştirdim fikrimi - işte, güneşe koşmuyorum, uçuyorum artık... Hala sebebini anlamıyorum niye aklımın böyle uçarı olduğunun ve neden bütün özülleri senin varlığının üzerine kurduğumun... Her manevi yükseliş zihinsel enkazlarla iz bırakır, buna eminim... Başka açıklamasını da bilmiyorum bunun... Büyü dedi içimdeki, çocukluk alametlerine bağladı kendimle savaşmayı Unutma ki, her çocuğun arzusudur büyük adam olmak, fakat çoğu ’büyüdükçe’ unuttu adam olmayı... Aklım kendimle savaşlardan bazı kanaatler çıkarmış: hayaller gerçekliğin bitdiği yerde değil gücümüzün bittiği yerde başlarmış, benim de gizli ve derin becerilerim varmış: gözlerim kapalı seni göre bilmek gibi, yahut onlarca sendromu bir arada yaşamak gibi... Sendrom açlığı var bende en başından beri, apatik yanlızlığım da tanrısallığa çeker - sıradan insan kalbine temas edemem, düşüncelerim çok uzak, ne gelip-gidenim yok... En aşikar semptomsa ruhi progeria belki çoktan ölmüşüm... Belki de... Haberim yok... Hiç ruhun acıdı mı?! |