11
Yorum
43
Beğeni
5,0
Puan
852
Okunma
beyazlar kuşanmış kent
düşsel bir geleceğe uzanıyor
yeşil zeytin dalları arasından
lacivert sular , bembayaz gök
hiç dinmeyen fısıltılar
daha dün yaşıyormuş gibi
mısralarımın ışığına yansıyor hatıratların
senden bir kehanet yamanıyor ömrüme
egemenliğinde geçiyor tutsaklığım
avaz avaz bağırarak yapılan dualar
yağmur getiriyor
sözüm söz yeminim mezara kadar
vazgeçmiyorum
alıp başımı gidiyorum
rüyaları kabusa
uyanmaları pişmanlığa döndüren yerden
yavaş yavaş süzülüp gidiyorum
çatlamış damarlardan sızıp
hıçkırıklar arasında boğuk bir ses gibi
hüngür hüngür ağlayarak
inleyip gözyaşları dökerek
tarifsiz ihtimalsiz gidiyorum
nice hikayelerden
bırakıyorum bir yanımı derinlerinde
ciğerlerimin yarısı vurgun yediğinden beri
ruhumun bir yönü hep eksik
bölük pörçük
kanın vücuttan çekilmesi gibi bir şey
alıp başını gitmek
aklım almıyor bütün bu olup bitenleri
her adreste ilmek ilmek büyüyor
deste deste düş kırpıntıların
daha da uzaklarda,
ellerimin uzanamadığı ötelerde
kaç defa yetişemediğim
tükettiğim zamanlar kadar çok
hayatın ta kendisi
kavisli, yokuşlu bir dağ yolu gibi
hep bir diken üstünde yaşar gibi
her gün seni gösteren aynanın boşluğunda
sızlatan yakan kavuran nice yıllar
kılavuzsuz rehbersiz adressiz
gidiyorum
bir nefeslik zaman gibi
hala aklımda ve kalbimde taşıyorum
akşamlarını, gündüzlerini
yüzünün fiziksel gerçekliğini
isminin kast ettiği mana zihnimde
yolsuz yordamsız
öyle derin kenetlenmişsin ki fikirlerime
canlı hayalin mühürlenmiş
lügatsiz kimliksiz etiketsiz yüreğime
üşüten her bir zerren
dudaklarımı terk ettiği vakitten beri
kapısız, duraksız, bitimsiz
gidiyorum
her neyse benim içimde mevcut
basit bir ayrılık her şey
melekelerim de senden boşluklar
ve birbirinin peşi sıra giden
bıraktığın parfüm kokuları
hepsi bir sonbaharın kesinliği kadar kesin
çeşit çeşit hüküm sürüyorlar ruhumda
zelzelenin ilk noktası gibi
her şey bu kadar basit
bir fay hattı kadar gerçek
içimin sıcağında demleniyor
zemheri bir tufan
ürküten bir ses
bir kıvılcım olup uçup gidiyorum buralardan
titreye titreye
güneşin en derin yerine
gözlerde boğum boğum büyüyen gözyaşı
mevsimi hiçe sayan ürkek soğuklar gibi
öfkelerim yanımda
bütün ayrıklıkları bir bavula sığdırıp
yalnızlıklara gidiyorum
bir gitme var bu şehirden
ne zaman, ne şekilde, ne yerde bilmiyorum
ama bir gitmek var en sonunda
telaşa düşmeden, korkularla yanmadan
bir hüzünden bir hüzne gitmek var
şiddetli kaybedişini yaşıyorum
hislere sığınmanın serinliğini
bir ömrün istikametini belirlesin diye
bir daha yanmasın, yanıp da sönmesin
nedamete düşmesin diye
gidiyorum
paltomu omuzlarıma alıp gidiyorum
mümkünler faslından vazgeçerek
sözlerin üzerine bir daha basıp
son eylül yağmurunun altında
sabah soğuğunda
sonbahar ayazında
kapının eşiğinde ağlıyorsun
gözyaşların sel gibi
sabahtan akşama ahdımdır adımlarım
bırakıyorum tüm muratlarımı yüreğine
dakikaların saatlerin imdatlarını
avuçlarına
düşünden aşından evinden ayrılıp
gidiyorum
bir uyumak özlemi kaplıyor içimi
nefes alamıyor daralıyor göğsüm
ben buralarda ölüyorum, haberin var mı
tuhaf bir his bu
gözlerime perde iniyor yavaş yavaş
gücüm yetmiyor dudaklarım uyuşuyor
aşağıdan yukarı doğru
bir can gidişi bu
batmak üzere olan bir gemi gibi
kül rengi diyarlara gidiyorum
*
redfer
5.0
100% (14)