KeyzaKeyza Birikmiş bir ses topluluğu çaldım Kızışmış bir ülkenin ciğerinden geçmişinin yarasına merhem olur diye... ey Musa habersizi ey ay yüzsüzü yokluk diye tanrılar emziriyor dudakların de ki yağmur avlusu kar pıhtısı bin sevi ertesi ve dışı ad ve adamlığa mahkum bin günün sezgisi sefil suretim ve ahkama dayalı resmiyetler öncesi ya , yar içimin kurgusunu ya da al içimin kuşkusunu Keyza söyleyemediğim cümlelerin terlerini salıyor harflerim genzim bir tuz uğultusu ağzımdan çıkan tek şey anlamsız bir yorgunluk oysa en iyi sen bilirsin bağcıkları bağlanmamış harflerin dağınıklığını toparlayan tek zaman dilimiydi adın ve meyli sevdiğini kaybetmeye eğimli bir sokağı oyalamaktan başka bir hadise yoktu cümlelerinde Keyza saçlarında uyuyan zamanlar biliyorum rüzgârla yüzüme savrulan ve önceden geliyor olduğunu hissettiren bir kanaat ısırıyor yanaklarımı sırf bu yüzden anlamsız bir cümle düşecek diye ağzımdan ödüm kopuyor ve sen ülkem sen duyabilseydin sesini sende gülümserdin ben gibi şimdi yorgun bir dudağın hatırına senden bize giden en kısa yolu göster bana ki en iyi sen bilirsin ya zaman kendi dudaklarını kendi öpen bir bütün insan toplamıydı ve yorgun dudaklarıma uzanıp toparlamalıydın insanlığı senden saklı bir cümle hâlâ hükmümde sorgulanıyor şivesi yasak bir ırkın türküsüdür aşk derdin ve hiç bir müsait alanı kalmazdı şu dolmuş doluşmuş yolculuğumuzun.. keyza kendi dağına ateş açan bir eşkıyaydı gözlerin Her baskında aynı yerimden vurulurdum oysa kül beyidir lisan konuştukça yitip giden aramızda sızlanan bir dudağın durgunluğu noktaları virgülüne sataşan bir tutam sen anlatımı Keyza narasını çaldığım bekçilerin bağırdığı o geceyim ben şimdilerde ve bilirsin tanrı kendi rüzgarında küllerini savuruyor ruhlara şimdi sana ve sona ilk tanıdık rüzgârla yolluyorum harflerimin şehvetini al ve yolla bana gözlerinin şerbetini şimo sinan şeker (külmakamlar) |