roseŞiirin hikayesini görmek için tıklayın bana neden yalnızsın dediler
ben de daha ilk cümlede insanlıkla tanışıyorum dedim töbe de sen kendinden taşıyorsun dediler sustum peki ’siz hiç kızarmış yeşil gördünüz mü’ dediler iç hatlarımın yol boylarından mı bahsediyorsunuz dedim onlarda sustu Ya sadece isimler değişiyor ya da ben kendimi kandırıyorum Sen bana yeniden seslen diye her şey orada bekliyor bizi Rose Kılığım Ve Kılıksızlığım Tuza banıp harf yutturmuş bana kavmim Ki ben bu sebepten gözlerindeki ıslaklığa koşuyorum Ve vakitlerini saymıyorum topuğumdan düşürdüğüm Bu yokluğunun Hor görme kimliğimi Sualim dudaklarının rahatsızlık edici kıvamına Oysa oyuklarını doldurmam lazım her harfin Adına doğrulacak diye Hadi konuş benimle Damağın dayanmaz Bunca harf bozgununa Durup durup kurcalama zihnimi tarih olup yeniden eskiyorum dudaklarında Ki biliyorum her hikâye bir dönemi ve her kahraman bir suçluyu gömüyor Parmaklarındaki sayfalarda Kızıldan geçtim rose Hatta sudan Sarıdan hasır çekilmiş toprak gibi Güneşi sırtına alıp bakma bana Ben rüzgâra inanıp yağmur yoğuramam ki Cümlesi gergin bir seyyahın Kervan yorgunluğuyum Kısıp iki kas yatağını beni meraka sokmak nasıl bir adalettir rose Ve sen Soyun bana rose Tanrının düşürdüğü o ilk çehreye düşsün yüzün Ve ben sana tas tamam başlayayım Dün ve ertesinde Hadım et tanrım çocukluğumu başka bir lisan doğurmasın zamana Ki her doğum kirlenip doğruluyor göz uçlarıma Her yeni çocuk bir kirpiği asıyor sokaklarına Aramızdan sızan bir kelimenin ne kadar hatırı olabilir yalnızlığa Adına dizdiğim her harf ellerimde kalıyor rose Sesimi düşürdüğün toprağından sürüklüyorsun ardına Ki adın kırk nasır olur harfe bölününce Biliyorum Ve tanrıda biliyor Seni yazmak çürümüş iki harf etini kaybetmekti şimo sinan şeker |
ve suskunluğum aşkına
göğün yollarından üç bulut düştü gözlerime
birincisinde ismini yazdım katar kuşlarına
ikincisinde bir şiir demlendirdim avuç yaşlarıma
üçüncüsünde ise
uçurum kenarında sırat kılıçı
akıl hayali tiyatrosunda kapanamayan siyah güldüm
perdesi indirilemeyen bir sessizlik vaveylasında
tövbemi ateşledim '' harf üşüğü ''düşlerinle
yanaklarıma bir kısır döngü sokağı ekledim
ellerinde uyanmayı bekleyen uçurum çiçeği
bir nefeslik hasretten yazılan bu şiirde
sen c a n dılemın
bense tiryaki sözlerinin koğuş bekçisi
ve şimdilerde yakıyorum sözlerini
ciğerlerim nefes alsın diye
kırk ikindi ezanından yığılan mor dağları öfkemle kaçırdım
madurluğum askıya alınsın diye
rüyalarım sesine düşen kemiklerinde
topal kadının göğsünde yakılan alevler hapishanesi
göğüme iliklenen kurşunları saçlarımın sarısına düyümledim
yağmur gömlekli
kudüs yüzüme sayfaların içinden süzülüp gelensin
yer gök karışımının mısralarından
mahkeme celbinde okunan kalem kırığı
bu yüzden göğü yorgan yapıp örtüm elâ gözlerini
ki elâ merceklerin üşütmesinler
gözlerimin ıslanan kalbini
odamın sessizliğini bozan ağır darbe fonunda
kaç sen giyinmiştim kulaklarıma bilmiyorum
her an taş duvarlar üzerime yürüdüğünde
ben sesinle işgal yemiş s e n kanseri
boğazımda geçmeyen acı bir g ö ç acısı
leyl öpüşler milattan önce kalan kül rüzgarları
ellerimde sönen dil acısını işlediğim etimde
linç yazılıyordu dört yanıma
sustum s u s t u n
oysa
sesinde
ben sende iltica kimliği
tanrı toparlasın beni
yakası yakılmış aminlerimden
can' en can'a
sen gül güzeli '' üşümesin yüreğin ''