'monolog'özlüyorum, deli gibi özlüyorum balkonda küçük bir masa, sandalye özlemine sarılıyor en güzel manzara masumları hapis damlarına koyuyorlar plastiği dönüştürüp kullanırız diyorlar şu adayı da bir gün kuşatırız sanıyorlar hep kendi adlarına konuşan vasıfsızlar bir kez olsun sana olan özlemimi ciddiye alıp, oturup konuşmadılar benim, laf işte kime anlatıyorum kötünün kör kuyusunda yusuf olurum sandım şakağımda ilkbahar düşleri çoktan hazana karışan elleri yine de avutur sandım, yanıldım oysa bazen eller yeşertmez kuruyanı ateş olur yakar geride kalanları bir mitralyözün dişlerine kaptırmış gibi yüreği gözlerinden yaşamaktır acı birden düşüp, aramaktır düşünü düşler haftalara, sonra aylara deli gibi kıvrandığın kanepe kenarında aramaktır özlemin tek başına öyküsünü öykü acı bir menemenin en kuru tarafını dişlerinle çiğneyip alnına iliştirip, ölümleri unutmuyorsan geride seni sevmekten usanmayan tek kadına kırmızı bir yazmada pişmanlık sunmaktır hayatın geri kalanına olan umut ve çare acıları biliyorum, tanıyorum da fakat bilinçli sessizlikler koparırken zamanın en azı hasret dişlerini çaresiz aynı gemiyi bekleyip duruyorsun gelmeyeceğini bile bile. deli gibi oturuyorum balkonda gözlerim denize müptela oturmakla iyi yapmışım, atlasam mesela farazi bir yakınlaşma sayılır birden istenmezsin, kahırsın, sıkarsın bir başkasını bunaltıyorsa varlığın en derin tutkunlarını çıkarıp atmalısın istemediğin kapıya yüz sürmekten Tanrım, bu monolog bir iç ağrısıdır sana dokunmayan her el gibi yalnızca kendini arzulatır böyle duygular sonra oturmakta bile deli gibi sıkılıp binlerce adım atmaya istekli günün buruk ve antik sevinci olursun özlemişim’ akıllı veya delice gerekli tüm halleri giyinip üzerime yola koyulduğum her şehirde ayrı bir ironi taşıyorum ceplerimde kırmızı kiremit taşları, gözlerin füsun vakit armağan olarak yalnız olunsun bir terazinin tam ortasına özlemim batısına yokluğun doğusuna yokluğun konsun bir flüt çalsın uzun uzadıya, upuzun uzadıkça sessizliğin derin suskunluğu anlamı yaşamak olan bir insan olsun ’seni çok özledim’, yazmamak için yaratıcının sessizliğine karışıyorum her gün ne yeşil camlar avutuyor renksiz günleri ne de mutlu birkaç saniye mutsuz şiirleri üç adımda üç bin acıyla bölünen cümle hiçliği bırakınca yüzüme sürüyorum çoklu bilinmeyeni sen de olmayacaksın nasıl olsa, yoktun ki Allah biliyor ki, ben su katmadan özlemiştim ve öyle beklemiştim kalbin arı sütünü şimdi kuru bir zeytin yaprağı yeter incitmeye küslüğü kendine olanın sevgisini |