Çıtkana
Yaşam kısrağının son kıvrımında kilitlendi düşünce
Gürbüz eşiklerin oylumuna serilirken mahluk avazımız Damarlarımıza yapışan kirin soluğu kesiliyor örtülü travmada Karanlığa teslim olmuş yüzler yaslananınca kucağımıza Darmadağın uykunun yenik düşen gölgesi, düşman oluyor geceye Yaşanmamış günlerin vardiyasını aramaya devam ediyoruz Kanımızı bir tepsiye çağıran nazlı sabahlar emziriyor toprağı Güneş tam tepemizde yanıyor, yanıyor Ve biz onu her çağrışımızda Üşüyoruz, Bir türlü onaramadığımız hayat penceresinden Yüzümüze vuran rüzgarlı sancılar eşliğinde Üşüyoruz Yalancı bir şatafatın üzerimize bıraktığı isli ışıklarla sabahlar doğuruyoruz İşe gidiyoruz, okula koşuyor, köprü demirlerini yıkmaya gidiyoruz Turşucu dükkanlarını görmezden gelerek Sarrafları dik başlı bir o kadar mağrur geçerek yeraltına iniyoruz Modern yollarda insansız yolculuklar için Sonra sürah vakitler başlıyor sağır söylencelerde Destanların uluyan höykürüşü kalbimize saplanıyor Ve ben, bütün mıhlarını yaşam bulmacasında çürütmüş palyaço Çürümüş göğün tavanı, kapısız duvarsız, soyuk tavan Olmadık fikirlerin karmaşasında hesapsız hayaller kuran kibirli deli Yani ben, Her düşüşte ayağa kalkan Son düşüşte kalkışını göremeyecek olan takdirsiz memur Onurlu bir ölümden nasibini alacak olan belki Gözlerinin irininden evrene bakan yeni şiirin mimarı Kendi şiirinden başkaca sözü çözemeyen tek kişilik küçük insan Sizinle başlıyor; büyümeye, ağlamaya, gülmeye, savaşmaya ve sevişmeye Hepimiz; Yaldızların parıltısını ay ve bulutların çıkıklarında arayan zavak çıtanlar Uçuyoruz bin hayalin sonsuz hudutlarında Aşk ağıtları kimyasını bozunca çehremizin Hemen kahkahaya göz kırpıyor manik halimiz Bedenleri eriyen işçiler rahşeye eriyor Üşek iklimlerin buzlu sığıntılarını sağıyor halk Yağmaç orduların soğurtkan nefesleri savaşa çağırıyor bütün ergenleri Ve zehir doğuran rahimleri kürüyen sağanak, Sağanak da tufan kükrüyor Kan fırtınasında küfün korkudan intikamı asıyor yağmuru bulutlara Her yolun sırlı sorgusunda yazısız keder iniyor; tepeden tırnağa yatığımıza, yorganımıza Tanrısız ilahlar kucaklıyor tapınakları Anlamlı ve anlamsız bütün soruların kesin cevabı fırlıyor aklın oynak çatlağından Bileklerim keskin bıçağın döl yatağına gömülüyor Kalbimin kapısını isteksiz çalan barut kokusu kendi hünerinde boğuluyor Ben önce insanları seyrediyorum Kartalları sona bırakıyorum Çünkü kartallar uçar İnsanlar onlara özenir koşmayı öğrenmeden Anlayın beni; Sizi, düşmanlarınızı ve aşklarınızı seyrediyorum Ve olgunlaşmış bir umut oluyorum celladın ilk azarında Çarşı esnafı beni sevmez ıhlamur çayını sevdikleri kadar Çünkü ben alışverişi sevmem hep benden aldıkları için Şair derler bana asıl şairlerle tanış olmamışlar Benimkisi budalalık günahkar ya da inkar Yemin olsun ki sevmem budala ve aptal düşünceleri Fakat, fakat ben de o döngecin içindeyim aslında Ben göğe yükselen bu şehrin buğusunda dolaşırken sokak sokak Şerbetçi çırakları, kümbetçi uşakları Alnından düşen terin tuzunu tadıyor çatlak dudaklarında Karatçılar ve hurafeciler, baca temizleyicileri yıkanıyordu tellak ve natırlar eşliğinde taş hamamlarda Muşambacı katiller uykudaydı belki Belki sevişiyorlardı baldırlarında seviştiklerinin Ben bu yazgıya yazı uydururken oldu bunlar Ben yaşamaya devam ederken olmaya devam ediyordu her şey |